Clara Bow'la birlikte böyle kutluyoruz yeni yılınızı!
31/12/2010
29/12/2010
My hart belongs to you
28/12/2010
So why don't we go somewhere only we know?
I came across a fallen tree
I felt the branches of it looking at me
Is this the place we used to love?
Is this the place that I've been dreaming of?
Oh simple thing where have you gone
I'm getting old and I need something to rely on
So tell me when you're gonna let me in
I'm getting tired and I need somewhere to begin
And if you have a minute why don't we go
Talk about it somewhere only we know?
This could be the end of everything
So why don't we go
Somewhere only we know?
I felt the branches of it looking at me
Is this the place we used to love?
Is this the place that I've been dreaming of?
Oh simple thing where have you gone
I'm getting old and I need something to rely on
So tell me when you're gonna let me in
I'm getting tired and I need somewhere to begin
And if you have a minute why don't we go
Talk about it somewhere only we know?
This could be the end of everything
So why don't we go
Somewhere only we know?
24/12/2010
Gel pisi pisi
Ahmet Baytar tasarımı leopar desenli, kıpkırmızı bağcıklı ve astarlı ayakkabılarım, kutularından çıkıp ayaklarıma doğru yol alırlarken...
baharlıklar, john keats'leşen antonio marras ve çiçekli romantizmler
Bir derginin ocak sayısı bitip de şubata başlandığı anda sonbahar-kış koleksiyonlarına çoktan eskimiş gözüyle bakılıyor. İlkbahar-yazlıklar, beni heyecanlandırdığınızı itiraf etmeliyim! Ve sonbahar-kışlıklar... Üzgünüm ama artık bir referans ve kıyaslama noktasısınız sadece.
My dearest Lady,
I am now at pheasant Cottage window, looking onto a beautiful hilly country, with a glimpse of the sea; the morning is very fine. I do not know how elastic my spirit might be, what pleasure I might have in living here if the remembrance of you did not weigh so upon me. Ask yourself my love whether you are not very cruel to have so enamelled me, so destroyed my freedom. For myself I know not how to express my devotion to so fair a form. I want a brighter word then bright, a fairer word then fair, I almost wish we were butterflies and liv’d but three summer days, three such days I could fill with more delight than fifty common years could ever contain. Will you confess this in the Letter you must write immediately, and do all you can to console me in it, make it rich as a draught of poppies to intoxicate me, write me the softest words and kiss them that I may at least touch my lips where you have been.
John Keats.
Antonio Marras'ın esin kaynağının John Keats olmasına şaşırdık mı? Hayır! Keats'in, Fanny Brown'a olan aşkını kelimelere döktüğü mektubunu sevdik mi? Evet.
23/12/2010
Eternally yours
Eternal Child'a dair düşüncelerimi geçen sene bu zamanlarda yine bir sample sale vesilesiyle dile getirmiştim. Ah bu zaman! Nasıl da çabuk geçiyor!
Yine bir sample sale zamanı geldi çattı. Yarın gerçekleşecek aylık konu toplantımızın ardından Tünel'in yolunu tutuyorum ve Eternal Child hırka koleksiyonuma yenilerini ekliyorum. Kış denen mevsimi markanın hırkalarını, farklı etekler, elbiseler ve pantolonlarla birleştirmek suretiyle geçirdiğim için daha fazlalarına ihtiyacım var.
Did I tell you that I'm eternally yours?
Love me tender
Love Ballerinas size iki çift lafım olacak. Elvis'le birlikte seslendiriyoruz üstelik. Kalbimi parsel parsel size teslim edebilirim. Ama birazı bende kalsın. Kalp bekleyenler varmışmış!
Love me tender,
Love me long,
Take me to your heart
For it's there that I belong,
And we'll never part
22/12/2010
Musiki
Kulağa hoş gelip gelmediklerinden emin değilim bu albümlerin. Ancak albüm kapaklarının gözlerime hoş geldikleri bir gerçek.
21/12/2010
Şampanyanızı giydirdiniz mi?
Şampanya şişem, yılbaşı gecesinde benden aşağı kalır mı? Kalmaz! Berry'nin içki elbiselerini üzerine geçirip partinin yıldızı olur! Sahibesi gibi kırmızı rujla dudaklarını bir güzel boyar ve Happy New Year yazar.
19/12/2010
Yağmura şemsiye
Motordan indiğimde şarıl şarıl yağmur yağıyorsa şayet, seyyar satıcılar başlıktaki gibi bağırıyor. Yarın ofise böyle gitsem mesela. Yağmura devasa şemsiyeli lady modeli.
18/12/2010
The sweetest gift
Bu kolye gelip boynuma konmaz mı? Konar! Konduran kişi, günün birinde pötikareli, çiçekli, renk renk renkli bez çantalar da tasarlayacakmış. Kolyeden aldım haberi!
17/12/2010
It may be winter outside but in my heart it's spring
Radyo Babylon rules! Ve tabi başlıktaki şarkıyı icra eden Barry White!
Ajandalara NOT: Her Cuma 15.00-17.00 arası Mehmet Garan'ın The Ultimate Selection'ı dinlensin!
Ajandalara NOT: Her Cuma 15.00-17.00 arası Mehmet Garan'ın The Ultimate Selection'ı dinlensin!
In YSL we trust
Muhterem Yves Saint Laurent'a karşı beslediğim duyguları yansıtacak tüm kelimeleri kullanarak bir yazımı tamamlamışken bu görselle karşılaşıverdim. Şimdi en iyisi susup bu şaheseri izlemek.
16/12/2010
Blame it on boogie
'Retro glamour' stiline pek meftun olduğum Charlotte Dellal, markası Charlotte Olympia'nın ilkbahar-yaz koleksiyonuna 'Blame it on Rio' ismini takmış. Meyve meyve, tahta platform topuklu olan model, yaz aylarında şu şarkıyı söyleyecek:
"Don't blame it on sunshine
Don't blame it on moonlight
Don't blame it on good times
Blame it on boogie!"
Bu sırada eline bir meyve kokteyl alıp dans etmeye başlayacak. Şuh kahkahalar atmayacak ama flörtöz göz süzmelerden kendini alamayacak.
"That nasty boogie bugs me
But somehow it has drugged me
Spellbound rhythm gets me
On my feet"
15/12/2010
Polaroided
Beni polaroid'leyen her zamanki gibi Burak oldu. Bir önceki polaroid'im 'yandı bitti kül oldu'ğu için bu kez dört taneyle birden ödüllendirildim. Plastik Ladurée çantamı büyük bir aşkla seyrederkenki halime çok gülüyorum.
Burak'ın yarattığı esas harikalar, derginin ocak sayısında olacak. Bu harikaların bonusu, Derya sayesinde keşfettiğim ve ziyadesiyle yaratıcı bulduğum bir zatla yapılmış hoşsohbet (aka röportaj) olacak. Daha kim bilir neler neler olacak? (Etti mi sana arka arkaya 3 olacak!)
Karnımın içinde tralalala diye şarkı söyleyen kuşlara ne demeli peki?
14/12/2010
13/12/2010
12/12/2010
Lemon Millie The Muse
3 Women filminde, saçlarını diş fırçasıyla tarayan, kıyafetlerinde ve evinin giysilerinde sarının tonlarından başka renge yer vermeyen çatlak Millie Lammoreaux karakterine hayran kaldım. Filmden bazı diyaloglar da Lemon Millie'min egzantrikliğini kanıtlaması açısından aşağıda:
Policeman: The colour of your car was mustard just like your dress.
Millie: No, that's English mustard. My car was more of French mustard colored.
Pinky Rose: Wine! You got wine!
Millie: Yeah.
Pinky Rose: Tickled Pink!
Millie: And the other is Lemon Satin.
Bunlar da, ilham periliği unvanını layık gördüğüm Shelly Duvall'ın başka başka halleri:
Subscribe to:
Posts (Atom)