23/01/2017

Popüler kültür depresyonda


Sosyal medya sadece güzel ve mutlu anların paylaşıldığı albenili bir vitrin olmaktan öteye mi geçiyor? Son zamanlarda, ünlüler depresyonda olduklarını sosyal medya aracılığıyla duyurmaya başlamışken, bu durumun yarattığı yankılara kafamızda soru işaretiyle yaklaşıyoruz. Depresyon hafife mi alınıyor? Yoksa bu konudaki farkındalık mı artıyor?

Ünlüler de hepimiz gibi sosyal medyayı kendilerine dair ideal bir kimlik oluşturma aracı olarak kullanıyorlar. Bir heykel gibi yontarak, fazlalıklardan kurtularak, eklemeler yaparak yarattığımız bu kimliklerin bizi ne kadar yansıttığı derin bir tartışma konusu. Sonuçta burada senaryoyu yazan, yöneten ve de oynayan biziz. Yani her şey parmaklarımızın ucunda. Ünlülerin sosyal medyayla iyice şeffaflaşan ve apaçık hale gelen hayatlarındaysa artık her şey #NoFilter adeta. Tüm “duygular” sosyal medyaya taşmışken, duygu durumlarındaki gelgitlerin de bundan nasiplenmesi kaçınılmaz elbette. Bir süredir pek çok ünlü isim yaşadığı depresyonu anlatmak için sosyal medya hesaplarına sarılıyor. Cara Delevingne, birkaç ay önce depresyonla mücadelesini açıklamak üzere Twitter’ın başına geçti. Arka arkaya attığı twitlerle yaşadıklarını herkesle paylaştı. “Depresyonla daha fazla baş edemiyordum. Ne kadar şanslı ve imtiyazlı olduğumu biliyordum ama tek istediğim ölmekti. Ormana gidip bir paket sigara içiyor, ardından bilincimi kaybetmek için kafamı hızla bir ağaca vuruyordum.” Devam eden twitlerinde 18’inde antidepresan kullanmayı bıraktığını söyleyen 24 yaşındaki model, halen bunalıma girdiğini ancak bunu ilaçlara bağımlı olarak çözmek yerine düşünerek halletmeyi seçtiğini itiraf etti. Twitter camiası, tüm bu itiraflarından sonra Delevingne’in ruh sağlığı konusunda farkındalığı artıran bir rol model, bir idol olduğu konusunda sayısız twit yağdırdı. Aynı şekilde, Lena Dunham ruh sağlığına dikkat çekmek için dilinde antidepresan ilaçlarla Instagram’da bir fotoğraf paylaşıp, “Yaşayabilir miyim?” diye sorduğunda fotoğrafın altında binlerce yorum birikti. Genç oyuncu yaşadığı kaygı, depresyon ve obsesif kompulsif bozukluk konusunda hem basında hem sosyal medyada açık açık konuşmaktan hiçbir zaman çekinmiyor. Psikiyatrist İlker Küçükparlak, ünlülerin bu tür paylaşımlarına ihtiyatlı yaklaşmak gerektiğini savunuyor. Bunun olumlu ve olumsuz yanları olduğuna dikkati çekerken şunları söylüyor: “Ünlüler, sıkıntılarını tarif etmek ve kitlelere ulaştırmak için sanat gibi eşi bulunmaz bir alana sahipken bunu sosyal medya üzerinden gerçekleştirmeleri tartışmaya açık bir konu. Edvard Munch ünlü “Çığlık” tablosunu kaygısını anlatmak üzere resmetmişti. Frida Kahlo ise geçirdiği kaza sonrasında yaşadığı ağrıları konu alan pek çok resim yapmıştı; hatta bu yüzden acının ressamı olarak anılacaktı. Sanat, kişinin her türlü ruhsal halini yansıtmaya ilişkin bu kadar zengin olanaklar sunuyorken ruhsal dertlerini sanatları yerine sosyal medya paylaşımlarıyla aktarmayı tercih eden ünlülerin sanatçı kimlikleri hakkında tereddüde kapılıyorum.”

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, tüm dünyada depresyon yaşayan kişi sayısının 350 milyon olduğu tahmin ediliyor. Sağlık Bakanlığı’nın 2012’de yaptığı bir araştırma, Türkiye’de bu rakamın 2 milyon 100 bin olduğunu ortaya koymuştu. Psikoterapist Engin Geçtan Zamane kitabında, çok sayıda insanın depresyon yaşadığının farkında olmadığını ileri sürüyor. “Çünkü biyolojik kökenli esas depresyonlar dışında, psikolojik temelde oluşan orta ölçekli depresyon çok farklı şekillerde ve derecelerde tezahür edebiliyor. Depresyonun dinamiklerinde dışa vurulamayan sıkışmış kızgınlığın kişinin kendine çevrilmesi bulunur. Sıkışmış kızgınlığın temel nedeni yaşamazlıktır. Değişmez belirtisiyse karamsarlıktır.”

Depresyona karşı at bir twit
Oyuncu Sarah Silverman depresyonla ilişkisinden bahsederken kendisini “sosyal medyanın Sylvia Plath’ı” olarak nitelendirmişti. Twitter’ın depresyonla baş etme konusundaki etkisini anlatırken bunun hem iyi hem de kötü yanları olduğuna değinmişti. “Çok yalnız hisseden biri için her türlü ifade aracının olumlu olduğunu düşünüyorum. Şişenin içine konan bir mesaj bile olsa, ki Twitter biraz da böyle. Morrissey’in bir şarkı sözünü şişeyle birlikte denize fırlatmak size iyi hissettirecekse öyle yapın.” Manik depresif olan ve 1963’te intihar ederek yaşamına son veren yazar Sylvia Plath, bunalımlarından twit atarak kurtulabilir miydi? “Tanrım, bütün uyuşturucu ilaçlara rağmen, amaçsız partilerin allı pullu, kulak tırmalayıcı neşesine rağmen, hepimizin takındığı o sahte gülümsemeli yüzlere rağmen hayat, yalnızlık demek” diye günlüğü yerine Twitter’a yazsaydı, cümlenin taşıdığı anlamın ağırlığı bu kadar ezici olur muydu?

Geçtiğimiz Mart ayında, 20 yaşındaki R&B şarkıcısı Kehlani, intihar teşebbüsünün ardından hastanedeki fotoğrafını, “Bugün dünyayı terk etmek istedim. Bu kadar dibe vuracağımı hiç düşünmemiştim” diyerek Instagram’da paylaştı. Hemen ardından Twitter’da #StayStrongKehlani hashtag’inin altına yüzlerce twit yığıldı. Kimi şarkıcıyı ilgi toplamaya çalışmakla suçladı, kimiyse onunla empati kurdu. Sosyal medyada içerikler müthiş bir sürat ve açgözlülükle tüketilirken herhangi birinin depresyonunu ya da intiharını okumak insanlara gerçekten ne kadar dokunur? Dokunsa bile bunun hissettirdiği duygunun yoğunluğu ne kadar sürer? Bunları kestirebilmek güç. Bunun yanında, bu tarz paylaşımların, özellikle genç yaşlardaki hayran kitlesi üzerinde nasıl bir tesiri olduğunu düşünmeden edemiyor insan. Küçükparlak’a göre, ünlülerin psikiyatrik sorunları ve tedavilerine tanıklık etmek, bilhassa ergenlerin bu tür yollarla popüler olma gayretleriyle sonuçlanabilir. Bundan daha tehlikeli bir duruma da dikkat çekiyor: “Ünlülerin sorunlarıyla işlevsel olmayan yollarla baş etmeye çalıştıklarına tanıklık etmek. ‘Anksiyetem nedeniyle uyuşturucu kullanmaktan başka çarem yok’ mesajı özellikle ergenlerin keyif verici maddelere yönelmelerine neden olabilir. Yine ünlülerin kendilerine zarar verme davranışları ve intiharları gençleri olumsuz yönde etkileyecektir.” 

Depresyonun anlamından olması

Aslında bunu hepimiz yapıyoruz. Canımız çok sıkkın olduğunda veya bunaldığımızda “Depresyondayım” deyiveriyoruz. Oysa gerçekte depresyon hızla girilip çıkılan bir ruh durumu değil. Kelime seçimimizle, oldukça mühim bir meselenin hafife alınmasına katkıda bulunuyoruz. Ünlülerin verdikleri depresyon mesajları, bir yandan ruhsal hastalıklara dikkati çekerken, diğer yandan konuyu sulandırıyor. İnsan depresyonda olduğunu itiraf ettikten birkaç gün sonra hayattan keyif alıyormuş gibi göründüğü paylaşımlar yapabilir mi? Küçükparlak, konuya olumlu yanından bakarak: “Mesajın içeriği de önemli olmakla birlikte, Türkiye gibi farkındalığı yeni gelişen ülkelerde ünlülerin ruhsal problemlerine ilişkin beyanlarının görece faydalı olabileceğini söylemek mümkün. Başta, cinsel işlev bozuklukları olmak üzere konuşulmakta zorlanılan konularda usturuplu biçimde öncülük edecek ünlülere ihtiyaç olduğunu hatırlatmakta yarar var” diyor.

*Vogue Türkiye Kasım 2016 sayısında yayınlandı.
Fotoğraf: Louise Bourgeois, The Reticent Child. (Suskun Çocuk)