07/01/2022

Döngüsel moda mümkün mü?

Bizden önceki kuşaklar, giysilerini kimi zaman onararak kimi zaman dönüştürerek sonuna kadar değerlendirme alışkanlığına sahipti. Hızlı üretim ve tüketime dayalı düzen, insanı ve doğayı sömürürken bu gibi alışkanlıkları da kolektif belleklerden sildi. Artık kullan-at anlayışıyla mücadele ederek giysilerin yaşam döngüsünü uzatma ilkesini benimseme zamanı. 

Yeni olanın her daim aklımızı çeldiği bir çağda, elimizdekiyle yetinmek, onun kıymetini bilmek neredeyse nostaljik bir hâl aldı. Üzerimize giydiklerimizin üretim sürecinin toprakta, yani tarımla başladığını unutturan bu düzende giysilerimizin ömrü kısaldıkça kısalıyor. Çünkü hem bir çırpıda onlardan hevesimizi alıyoruz hem de hızla yıprandıklarını görüyoruz. Moda endüstrisi yeniye bağımlı tüketiciler yaratmakla kalmadı, aynı zamanda üretim modeliyle de dünyanın doğal kaynaklarını hırsla sömürdü ve sömürmeye devam ediyor. Hıza ve bolluğa dayanan, kullanıp atmayı sıradanlaştıran bu doğrusal model sürdürüldüğü sürece, ne üretim ve tüketim hacminin ne de ekolojik yıkımın önüne geçmek ne mümkün. 

Kantamanto'da satılmayan kıyafetlerin akıbeti
Kantamanto'da satılmayan kıyafetlerin akıbeti

Bir süre önce yayınlanan Fashionscapes: A Circular Economy adlı belgeselde, 30 milyon nüfuslu Gana’da kurulan dünyanın en büyük ikinci el pazarlarından Kantamanto’ya her hafta yaklaşık 15 milyon parça kıyafet gönderildiğinden söz ediliyor. Avrupa ve Amerika’daki haddinden fazla tüketimin sonucunda ortada kalan, bağışlanan ve geri dönüştürülen kıyafetler bu pazarda ikinci bir şans arıyor. Belgeselde önce devasa bir çöp yığınının ardındaki pazar yeri görülüyor. İzledikçe bu çöplerin, kaderine terk edilen giysiler olduğu anlaşılıyor. Yani gelişmiş ülkelerin sözde giysilerin ömrünü uzatmak adına seçtikleri yöntem, gelişmekte olan ülkelere çöp ihraç etmeleriyle sonuçlanıyor. Ganalı ileri dönüşüm tasarımcısı Samuel Oteng, bunu gönderilen giysilerin kalitesizliğine ve aynı zamanda miktarlarının fazlalılığına bağlıyor. Sonunda çoğunun denize karışmasının yarattığı çevre felaketi ise sadece Ganalıları değil, hepimizi ilgilendiriyor. Belgeselin yaratıcılarından sürdürülebilirlik aktivisti Livia Firth, Oteng’e “Bir hızlı moda markasının CEO’su Kantamanto’ya gelse ona ne söylemek isterdin?” diye sorduğunda, tasarımcının yanıtı bir hayli çarpıcı oluyor: “Neden gözünü kırpmadan dünyamızı yok ediyorsun?” 



Belgesel, özellikle hızlı moda ürünleri söz konusu olduğunda döngüselliğin pek de gerçekçi bir hedef olmadığını ortaya koyuyor. Döngüsel moda, kapalı döngü bir sistemin içinde atıksız üretime, ayrıca onarma, yenileme, kiralama ve takas gibi yöntemlerle giysinin ömrünün uzatılmasına dayanıyor. Böylece atık üretiminin ortadan kaldırılması, karbondioksit gazı salınımının durdurulması ve endüstriyel üretimin çevreye verdiği zararın önlenmesi amaçlanıyor. Sosyal bilimci Dr. Hakan Karaosman, döngüsel modanın büyüme hedefi taşıyan bir araç değil; tasarıma bir işlev olarak yaklaşan, çevresel ve sosyal adaleti vurgulayan bir amaç olarak anlaşılması gerektiğini söylüyor. “Kâr maksimizasyonunu hedefleyen, aşırı tüketimi vurgulayan uygulama ya da servisler yerine, moda tedarik zincirlerindeki çevresel ve sosyal sorunların çözülmesini sağlayan radikal bir sistem inşa etmeliyiz. Büyüme artık sadece finansal terimlerle ölçülmemeli. Bu sebeple daha az pazarlama kampanyası ve daha fazla gerçek radikal eylem görmeyi diliyorum.”

 

Karaosman’ın pazarlama kampanyasından kastı, büyük markaların sürdürülebilirliği ve döngüsel modeli göz boyamak adına kullanarak bu doğrultuda koleksiyonlar hazırlamaları ve birtakım kampanyalar yapmaları. Öte yandan, giysileri birden fazla ülkede, pek çok taşeron vasıtasıyla ucuz emek gücünü kullanarak ürettikleri gerçeği gözlerden saklanıyor. Ayrıca özellikle hızlı moda markaları döngüsel modeli çarpıtıyor. Tüketiciler, mağazalara konulan geri dönüşüm kutularına eskiyen giysilerini atarak moda endüstrisinin en çetrefil sorunlarından birinin çözülebileceğine inandırılıyorlar. Veyahut da plastik şişelerin geri dönüşümüyle elde edilen polyester kumaşlarla üretilen giysilerin, döngüsel modaya hizmet ettiğine. Halbuki bu noktada dikkatlerden kaçan iki önemli mesele var. Plastik şişeler ancak yeni şişelere dönüştürüldüğünde, yani aynı kapalı döngüde kaldığında döngüselliği tamamlanmış oluyor. Şişeleri bambaşka bir üretim alanına çekmenin, gözle görülmeyen çevresel bir etkisi de var. Geri dönüştürülmüş polyester ürün her yıkandığında, mikroplastik adı verilen beş milimetreden küçük plastik parçalar su giderlerine karıştıktan sonra denizlere, göllere ve hatta okyanuslara ulaşıyor. Oradan da balıkların midesine giriyor. Çevreye verdiğimiz zararı azaltacağımızı düşünerek satın aldığımız bir giysinin dönüp dolaşıp besin zincirimize dahil olması, moda endüstrisinin yol açtığı ekolojik sorunlara gerçekçi çözümler üretmekle ilgili daha fazla yol katetmesi gerektiğini gösteriyor.

 

Karaosman bu konuda, “Moda endüstrisi, döngüsel ekonominin dinamik ve paradoksal bir yapıya sahip olduğunu kabul etmek istemiyor. Günümüz çözümlerinin çoğu, yeşil kapitalizm anlamına gelen ve aşırı tüketimi tetikleyen ekonomik büyümeye odaklı. Döngüselliği benimsemek için adil ve sürdürülebilir bir moda endüstrisine geçişimizi hızlandırmak adına radikal mekanizmalar geliştirmemiz gerekmekte,” diyor. 

 

Moda sektörünün ihtiyaç dışı aşırı üretim sorununa çözüm bulma vaadiyle tutunduğu döngüsel modelin işlemesi için yapısal bir dönüşüme ihtiyaç duyulduğu aşikar. Bununla ilgili markalara daha dayanıklı ürünler üretmeleri konusunda baskı yapabilir; giysileri onarmak, takas etmek ve kiralamak gibi yöntemlere başvurabiliriz. Modada kullan-at kültürünü alt ettiğimiz ölçüde ekolojik yıkımı durdurabiliriz.


*Instyle Türkiye'nin Kasım sayısında yayımlandı.