31/08/2010

Pelayolovesme.net



Üst üste blogger'lardan bahsettiğimin farkındayım. Ancak, Pelayo'nun İstanbul Fashion Week izlenimlerini okumanız gerektiğini düşünüyorum.

30/08/2010

Degrede moda haftası

Şişkin egoları bir kenara bırakırsak, benim için moda haftası şu degrede lomo fotoğraflarından ibaretti. Uçuk renklerdeydi. Hayal görmek gibiydi. Ne Kate Lanphear'ın "We Americans wanna go home" beyanatıydı ilgimi çeken, ne de front row'da illa ki ben oturacağım tepişmeleri. Pascal ve Pelayo'yla geçen saatlerdi kıymetli olan. Pascal'ın yarı hayal dünyasında yaşayan halleriydi. Bir de Burak'la Bonnie and Clyde gibi olmamızdı.



















PS. Moda haftası eleştirisi/övgüsü yapamayacak kadar yorgunum. Ancak yaratıcılığı ve gerçekliğiyle beni büyüleyen bir yazıyı tavsiye etmeden edemeyeceğim. Ayşecan İpek, tüm alkışlarım size efendim!

29/08/2010

Coming out of the bubble



Koton defilesinde, podyumun halüsinatif etkili zeminiyle kapanışı yaptım. Bugün itibariyle moda baloncuğunun dışına çıkıp gerçek hayatıma geri dönebildim.
Tüm moda haftasının en şahane varlıkları, bana "Akıl yaşta değil baştadır" dedirten Pascal ve Pelayo'ydu. Susie, British press'le takıldığı için kendisiyle çok vakit geçiremedik. Yvan'sa kız peşinde koştuğu için bize pek yüz vermedi.
My boys Pascal and Pelayo rocked! I love you guys!

28/08/2010

Will you be mine?



Sualime cevap verir misin Chloé Darla Tote? Tecrübelerime dayanarak ağırlığının kilolarca olduğunu biliyorum ama yine de istiyorum seni.
PS. Bugün Nişantaşı Beymen'de seni kucağıma oturtup sevdim. Hiç de ağır değilmişsin meğer. Okul çantalarını andıran halini canlı canlı görünce daha da çok etkinlendim.

27/08/2010

Sindirella



Topukluların tepesinde gezmekten o kadar yoruldum ki, tıpkı Sindirella gibi ayakkabımın tekini bir parti çıkışında kaybetsem hiç üzülmeyeceğim. Yarını babet günü ilan ediyorum. Topukluya hayır!
Moda haftası koşuşturmacası esnasında evlatlarım Pelayo ve Pascal'a göz kulak olmadığım zamanlarda soluğu Melis'in Bomonti'deki evinde alıyorum. Taşkışla'da gördüğüm hiç bir şey, onun yatak odasında, cam bir servis tabağında afiyetle mideye indirilmeyi bekleyen Ferragamo'lar kadar ilham verici olamaz.
PS. Evlatlarımın fotoğraflarını Lomocuğumla çekiyorum. Sabrediniz burada albümlenecekler kendileri.

26/08/2010

Pleasure meeting you Monsieur Zahm

"Jefferson Hack mi Olivier Zahm mı?" diye sorsanız cevabım kesinlikle Jefferson olur. (Kendisiyle yaptığım röportajı eylül Elle'inde bulacaksınız zaten.) Lakin Olivier'yi görünce dayanamadım koştum yanına. Pek sevdiğim fotoğrafçımız Burak İşseven'le birlikte. Purple ve Purple Diary ne kadar provokatifse, Olivier o kadar kedi gibiydi. Süt dökmüş kedi. İltifat dağıtma konusunda cömert olsa da gözlerini kaçırarak, sessiz tondan konuşmaları etkileyiciydi. Bora Aksu defilesine kalabalık dolayısıyla girememiş olması İstanbul Fashion Week konusunda daha çooook yol alınması gerektiğinin kanıtı bence. Adamcağız hayatında ilk kez kalabalık yüzünden bir defilenin kapısından dönmüştür herhalde.



25/08/2010

Me in my 60s&me



Anna Piaggi the goddess, the idol, the everything!
Bugünün tüm aksiliklerini unutturan, bana "I'm a big fan of you. I adore what you do" dedirten kadın.

24/08/2010

Change your heart look around you

dedi bugün biri bana. Oysa Beck'in 'Everybody's gotta learn sometime' şarkısının devamı daha çok mana ihtiva ediyor benim için. "I need your lovin' like the sunshine."

22/08/2010

Oxford shoes sisterhood

Bir doğumgünü partisinde karşılaşan Oxford pabuçlar, burunlarını birbirlerine değdirmek suretiyle öpüştüler. Pabuçların sahibeleri, Camper, Urban Outfitters ve Cicci Cocco'ya sevgilerini sundular.



Domestic goddess

Yeni sezon hakkında içimden geçen her şeyi, önümüzdeki hafta raflarda yerini alacak olan ELLE'in koleksiyon ekinde bulacaksınız. Ama öncesinde sezonun 50s domestik kadın rollerine ne kadar bayıldığımı bir kez daha hatırlatayım istedim. Mert&Marcus'un US Vogue için fotoğrafladıkları Lara Stone, özellikle böyle eski kadın modelleri söz konusu olduğunda efsaneye dönüşüyor. Huzurlarınızda Brigitte Bardot meets April Wheeler.











İki aykırının mektupları

Semiha Berksoy'la Fikret Mualla'nın mektuplaşmalarının bulunduğu kitaba bu isim verilmiş. Çılgınca yaratıcı iki deli ruhun yazışmalarını mest olarak okuyorum.




Fikret Mualla şöyle bahsediyor Paris'ten:

"Paris pek tekin bir şehir değil. Artistlere ilham veriyor, ama hassasları hasta ediyor."

Can you please make me happy, Happy Pills?



Elimin altında bir kutu ilaç bulunduruyorum. Tam Macbook'umun tuşlarının altında, tık tık mouse'umun yanında. Bana en yakın yerde. Happy Pills. Her gün bir dozaj. Bugün üç dozaj da alınabilirmiş.

21/08/2010

Majority vs minority

"Now, for example, people with freckles aren't thought of as a minority by the non-freckled. They aren't a minority in the sense we're talking about. And why aren't they? Because a minority is only thought of as a minority when it constitutes some kind of threat to the majority, real or imaginary. And no threat is ever quite imaginary. Anyone here disagree with that? If you do, just ask yourself: what would this particular minority do if it suddenly became the majority, overnight? You see what I mean? Well, if you don't-think it over!"

Christopher Isherwood-A Single Man







David Francisco'nun moda çekiminin akla A Single Man'i getirmemesi mümkün değil. Yukarıdaki pasaj, filmde de aynen kullanılmıştı Tom Ford tarafından. Üzerinde kafa yorulası bir mevzu.

18/08/2010

Pinokyo pabuçlar



Oldum olası sevemedim sivri burunlu ayakkabıları. Bu çıtkırıldım Louis Vuitton'lar, Mert&Marcus'un objektifinden süzülüp geldiğinde insanın bir kez daha düşünesi geliyor. Ama yine de burnu yalan söylemekten uzamış ayakkabı istemiyorum. Bakabilirim ancak.
Çıtkırıldım da ne güzel bir sözcükmüş böyle! Çıt kırıldım. Hemen kırılıveririm. Çok narinimdir!

Blossomed



Ofiste tıkılı kalmama ve işlerimin dağlar kadar olmasına rağmen şu bahçede oturuyor gibi hissediyorum kendimi. Çiçekler görüyorum baktığım her yerde. Gözlerim çiçek açabilirmiş meğer!