13/12/2007

Domestik ve modern


İngiltere’de düzenlenen Fashion Fringe yarışmasının finalistlerinden Abdul Koroma ve Andrew Jones ikilisi “Ümitsiz Evkadınları”ndan aldıkları ilhamla modern kadınlar için tasarımlar yapıyor.

Moda tasarımcısı olmaya ilk olarak ne zaman karar verdiniz?
Andrew: Modacı olmaya karar verdiğimde 10 yaşındaydım. Bir ara fikir değiştirip grafik tasarımcısı olmayı düşünmüş olsam da 16 yaşında kesinlikle moda okumak istediğimden emindim.
Abdul: Benim hikayem biraz daha farklı. Mimarlık okumayı düşünürken seçtiğim moda derslerinden birinden o kadar etkilendim ki modacı olmaya karar verdim. Kendimi modaya daha yakın hissettim.
İtalya’da Max Mara’da çalışırken tanıdınız birbirinizi. Sonrasında bir araya gelerek tasarım yapmaya başlamanız nasıl oldu?
Andrew: Moda tasarımı eğitimimi bitirir bitirmez Max Mara’da çalışmaya başladım. Abdul’u oradaki üçüncü yılımda tanıdım. Oraya staj yapmaya gelen öğrencilerden biriydi. Aynı stüdyoda çalışırken çok iyi anlaşmaya başladığımızı fark ettik.
Abdul: Max Mara’da çalışırken ilerde birlikte tasarım yapma planları kurmaya başlamıştık. Kendi markamıza sahip olmadan dilediğimiz gibi tasarım yapamayacağımızı biliyorduk.
Max Mara nasıldı? Orada çalışmak neler kattı size?
Andrew: Max Mara çok iyi bir okuldu. Moda ve tasarımla ilgili birçok şeyi orada öğrendik. Uluslararası hedefleri olan büyük bir markayla çalışmak Londra’nın dünyanın merkezi olmadığını gösterdi bize. Londra’da yaşayınca insan modanın buradan ibaret olduğu fikrine kapılıyor.
Abdul: Alanının en iyilerinden biriyle çalışmak çok büyük bir şanstı bizim için. Orada jarse elbise tasarımından trençkot tasarımına kadar birçok farklı alanda deneyim kazandık. Kıyafetlerin nasıl yapıldığını orada öğrendik. Sadece tasarım değil, üretim anlamında da.
Bu öğrendiklerinizin sizin tasarımlarınıza yansıması nasıl oldu?
Andrew: Tasarımlarımızda el işi kullanıyor olsak da daha endüstriyel bir şekilde üretilmelerine özen gösteriyoruz. Bu da Max Mara’nın bize kazandırdığı vizyon sayesinde gerçekleşti. Endüstriyel üretimi seçmemizin nedeni tasarımlarımızda romantik ve kırılgan bir havadan çok modern bir görüntüye önem vermemizden kaynaklanıyor.
Abdul: Eski terzilerin kullandığı teknikleri de uyguluyoruz fakat tasarımlarımızda yakalamak istediğimiz modern ruhu modern üretim teknikleriyle elde ediyoruz.
Tasarımlarınız için eski moda detayların modern yorumu diyebiliriz o zaman.
Andrew: Kesinlikle. Tasarımlarımızda ancak eski bir masa örtüsünde bulabileceğiniz bir detay yakalayabilirsiniz ama bu, tüm tasarım felsefimizin eskinin yorumuna dayalı olduğu anlamına gelmez.
Abdul: Eskiye dair küçük detaylar kullanmayı seviyoruz. Vintage parçalara bakarak hoşumuza giden detayları çıkarıyoruz. Bunların yer aldığı modern kıyafetler tasarlıyoruz.
Markanızın isminin 'Modernist' olmasının nedeni de bu mu?
Andrew: Evet. Birçok modacının yaptığı gibi vintage parçaları kopyalamak yerine onlardan küçük detaylar alarak tamamen modern kıyafetler tasarlıyoruz. Tasarımlarımıza bakıldığında “Bu 1950’lerin ruhunu taşıyan bir elbise,” denmesini istemiyoruz. Yani, tasarladıklarımızın belirli bir döneme atıfta bulunmamasına özen gösteriyoruz.
Abdul: Tasarımlarımızda tek bir referans noktamız yok. Bir tek dönemin ruhunu yansıtan kıyafetler tasarlamıyoruz. Bunun için de 'Modernist'iz.
Peki, vintage kıyafetlere olan bu yoğun ilgiyi neye bağlıyorsunuz?
Andrew: Moda dünyası halen vintage’ın yeniden yorumlanması döneminin içinde. Bu yeniden yorumlama tasarımlar vintage parçaların birebir kopyası olmadığı sürece olumlu çünkü vintage’ın en önemli özelliği eski tekniklerle tasarlanmış olması.
Abdul: Zaten vintage’a olan ilgi de insanların farklı görünme arayışından kaynaklanıyor bence.
İki kişi tasarım yapmak tek başına özgürce tasarım yapmaktan daha zor değil mi?
Andrew: Tek başına tasarım yaparken her şeyin bir kişiye bağlı olması fikri çok güzel. İki kişi çalışmanın zor yanları var tabi ki fakat biz çok iyi anlaştığımız için beraber tasarım yapmaktan keyif alıyoruz.
Abdul: İki kişi tasarım yapmak yanınızda daima fikir alışverişinde bulunabileceğiniz, size destek olan birinin olması demek.
İngiltere’deki yeni yetenekleri keşfetmek üzere düzenlenen Fashion Fringe yarışmasına katıldınız ve finalistlerden biri oldunuz.
Andrew: Fashion Fringe çok heyecan verici bir tecrübeydi. Yarışma öncesinde kendi markamızı yaratabileceğimize dair ümidimiz yoktu.
Abdul: Yarışmayla birlikte hayalimiz gerçek oldu diyebiliriz. Markamızı yaratmak ve kendi tasarımlarımızı yapmak en çok istediğimiz şeydi.
Fashion Fringe hayatınızda neleri değiştirdi?
Andrew: O günden bu yana o kadar çok şey değişti ki hayatımızda.
Abdul: Koleksiyonumuzu Londra Moda Haftası’nda sergileyip Fashion Fringe’in finalistlerinden biri olduktan sonra özel müşterilerimiz olmaya başladı. Sipariş üzerine özel dikim kıyafetler tasarlıyoruz bu müşterilerimiz için. Böylece, koleksiyonda olmayan, sadece onlar için tasarlanan kıyafetlere sahip oluyorlar.
Fashion Fringe koleksiyonunuza neden “Domestic Bliss” ismini verdiniz?
Andrew: Koleksiyonu hazırlamaya başlamamız “Desperate Housewives”ın yayınlanmaya başlamasıyla aynı döneme rastladı. Domestik kadınların kullandığı masa örtüsü, önlük gibi şeylerden ilham aldık. Aynı zamanda mavi yakalı işçi sınıfının giyim tarzından da etkilendik. Bunların hepsinin bir araya gelmesi bizim koleksiyonumuzun çıkış noktasını yarattı.
Abdul: İşçi sınıfının geleneksel renginin mavi olması nedeniyle koleksiyonun renginin de bu olmasına karar verdik. Ayrıca, mavi feminen bir renk olarak algılanmaz hiçbir zaman. Feminenlik ve maskülenlik kavramlarını sorgulamak için de bu rengi seçtik. Sonuçta, tamamen mavi bir koleksiyon çıktı ortaya.
Sonbahar-kış koleksiyonunuzda nasıl bir sürprizle karşımıza çıktınız?
Andrew: Bu koleksiyonun ismi, R.S.V.P (L.C.V). Tamamen gece şıklığını yansıtan bir koleksiyon oldu. Yine maskülen bir öğeyi ele alıp onu feminenleştirdik. İlham kaynağımız bir smokin oldu.
Abdul: Biz feminenliğe farklı bir şekilde yaklaşıyoruz. Tasarımlarımızda romantik bir feminenlik havası göremezsiniz. Tasarladıklarımızla insanları şaşırtmayı ve düşündürmeyi seviyoruz.
Nasıl bir kadın için tasarlıyorsunuz kıyafetlerinizi?
Andrew: Chloe Sevigny gibi tarz sahibi bir kadın diyebilirim.
Abdul: 1950’lerde yaşıyormuş gibi görünmeyen bugünü yaşayan ve bugüne göre giyinen kadınlar. Günümüzü nostaljiye yeğleyen kadınlar kesinlikle.
Günümüz moda dünyası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Andrew: Bu soruya dikkatli cevap vermeliyiz. Londra sokaklarından birinde yürürken faili meçhul bir cinayete kurban gitmek istemiyorum (Gülüyor). Birkaç tane çok iyi tasarımcının dışındakilerin sadece taklitçi olduğunu düşünüyorum.
Abdul: Moda dünyasının gerçek tasarımcıları, Nicholas Ghesquiere, Yves Saint Laurent, Stefano Pilati gibi birkaç isim.

12/12/2007

Modanın ölümsüz kahramanları


Tüketim çağının dahi pop ikonu Andy Warhol, tıpkı süt ve ekmeğin olduğu gibi gardırobumuzdaki kıyafetlerin de son kullanma tarihi olduğunu söylemişti. Oysa modanın hızlı devinimden asla etkilenmeyen, zamansız şıklığın temsilcisi kıyafet ve aksesuarlar, sonsuza dek hayatta kalma özelliğine sahip. Şimdi sizleri trend rüzgarları ne yönden eserse essin bundan etkilenmeyen modanın klasikleriyle tanıştırıyoruz.

Küçük siyah elbise: Coco Chanel, 1926 yılında küçük siyah elbiseyi tasarladığında modanın kutsal kitabı Vogue dergisi, bu elbisenin ‘farklı zevklere sahip olan tüm kadınların üniforması’ haline geleceğini öngörmüştü. Hayat kurtaran bu elbisenin kadınların hafızasındaki yerini kuvvetlendiren isimse Audrey Hepburn oldu. ‘Breakfast at Tiffany’s’ filminde Hubert de Givenchy tasarımı siyah kokteyl elbiseleri içindeki Holly Golightly’yi unutmak mümkün mü?

Beyaz gömlek: Gömlek giymenin erkeklerin tekelinde olduğu düşünülüyorsa da sade ve kullanışlı beyaz gömleğin bir kadının gardırobunun en önemli parçası olduğu su götürmez bir gerçek. ‘Sex&the City’ dizisinin Carrie’si namı diğer Sarah Jessica Parker’ın, beyaz gömleğin içine giydiği renkli iç çamaşırları sayesinde bu gömleğin ne kadar seksi olabileceğini öğrenmiş olduk.

Kaşmir hırka: Her mevsimde üşüyen omuzları ısıtma görevini en iyi şekilde yerine getiren kaşmir hırkanın moda dilindeki karşılığının ‘yegane tamamlayıcı’ olduğunu söyleyebiliriz. Tişört, elbise veya gömleğin üzerine lüks etiketini yapıştırmak isteyenlerin kaşmir bir hırka giymesi yeterli. Seksapelin sırrıysa bu hırkayı, Marilyn Monroe’nun yaptığı gibi çıplak teninizin üzerine giymek.

Trençkot: Dedektif filmleri klasiği olan trençkot, giyildiği andan itibaren insana gizemli bir hava katma gücüne sahip. Bu gizemin en iyi temsilcisi beresi ve trençkotuyla hafızalarınıza kazınan Greta Garbo oldu. Yazın kavurucu sıcakları haricinde her mevsim giyilebiliyor olması trençkotu dış giyimin jokeri haline getiriyor.

Blazer ceket: Lise yıllarını anımsatıyor olsa da blazer ceket bir kadının gardırobunun olmazsa olmazlarından biri. Bu ceket, beyaz tişört ve jean’le giyildiği zaman etrafa sade şıklık sembolü olmanın enerjisi yayılır. 90’lı yıllarda blazer ceketin içine sadece iç çamaşırı giymenin yarattığı havayı hatırlamayanınız var mı?

Stiletto: ‘Seks’ diye haykıran stilettoların, ayakkabı dünyasında çok özel bir yere sahip olduğunu biliyoruz. 50’lı yılların pin-up kızlarından bu yana seksi olmanın yolu stiletto giymekten geçiyor.

Kürk: 80’li yıllarda Dallas ve Dynasty dizilerinde bir statü sembolü olarak yer alan kürk, hayvan hakları savunucularının tüylerini diken diken etmesine rağmen kadınların vazgeçilmezlerinden biri. Amerikan Vogue dergisinin genel yayın yönetmeni Anna Wintour’un yaptığı gibi hayvan hakları savunucusu örgüt PETA’ya kulak asmadan kürkünüze sarınabilirsiniz.

İnci kolye: İsimleri zarafet ve şıklıkla özdeşleşmiş olan Jacqueliene Kennedy, Prenses Diana ve Grace Kelly’nin nev-i şahsına münhasır tarzlarının tamamlayıcılarından biriydi inci kolye. İmitasyon veya gerçek hiç fark etmez. Bir kadının mücevher kutusunda inci kolye olmaması ebedi bir hata.

Tayyör: Gardıropların en kullanışlı ve şık parçalarından biri olan tayyör, kadınları modern ve rahat kıyafetlerle tanıştıran Coco Chanel’e çok şey borçlu. Chanel’in imzası haline gelen tüvit tayyörler olmasaydı biz kadınlar, tayyörleri bu kadar sevebilir miydik acaba?

Kalem etek: Bacakları sıkı sıkıya sardığı için yürümeyi biraz zorlaştırdığını kabul ediyoruz ama siyah kalem eteğin görüntümüzde yarattığı mucizeyi yadsıyamayız. 40’lı yılların femma fatale kadınlarının vazgeçilmezi olan bu etek, anında şıklık ve seksilik yaratma konusunda usta.

Siyah çanta:
Klasik siyah çantanın olmadığı bir gardırobu hayal bile edemiyoruz. Aksesuarların demirbaşı siyah çanta, her kadının ayrılmaz bir parçası olma özelliğine sahip. İşte bu yüzden, siyah çantasız bir hayat düşünemiyoruz.

Jean: Jean’in kadınların hayatındaki yerini modanın devrimcilerinden biri olan Yves Saint Laurent’in vecizelerinden biri en iyi şekilde anlatıyor: “Keşke jean’i icad eden ben olsaydım. Jean, kıyafetlerimde olmasını istediğim her şeye sahip: gösterişsizlik, çekicilik ve sadelik.”
All 09

11/12/2007

MODANIN NEŞELİ BENEKLERİ


ASIK YÜZLÜ KIYAFET VE AKSESUARLARI GÜLDÜRMEYİ BECEREBİLEN PUANTİYELER, TARZINIZA MINNIE MOUSE NEŞESİ KATIYOR. GÜLÜMSEYİN!

Modanın muzır desenleri puantiyelerin neşe verici etkisi onların boyutlarına göre değişir. Büyük puantiyeler, hepimizi çocukluğumuza doğru bir yolculuğa çıkarma gücüne sahip oldukları için onların süslediği bir kıyafet veya aksesuar yüzümüzde kocaman bir gülümsemenin oluşmasına sebep olur. Minnie Mouse’un kırmızı üzerine beyaz puantiyeli elbisesini ve kafasındaki puantiyeli fiyongunu ya da sirklerde izlediğimiz palyaçoların puantiyeli kostümlerini hangimiz unutabiliriz ki?
Puantiyelerin boyutları küçüldükçe çocukluk anılarımızdan uzaklaştığımız için biraz ciddileşiriz. Özellikle, siyah ipeğin üzerindeki minik beyaz puantiyeler, ilerleyen yaşlarla birlikte gelen olgunluğun habercisi olur. Yine de neşeli benekler, hayatımıza renk katmaktan hiçbir zaman vazgeçmezler.

10/12/2007

MİDAS DOKUNUŞU


BU SEZON, KRAL MİDAS’IN ELİ, MODA DÜNYASININ ÜZERİNE DEĞİNCE DORE KIYAFET VE AKSESUARLAR IŞILTILARIYLA HER YANI AYDINLATMAYA BAŞLADI.

Yunan mitolojisine göre, şarap tanrısı Dionysos, arkadaşını sarayında en iyi şekilde ağırlayan Kral Midas’a kendisinden ne dilerse gerçekleştireceğini söyler. Bunun üzerine Midas da dokunduğu her şeyin altına dönüşmesini ister. Dionysos, bu dileği gerçekleştirir ve böylece Midas’ın elinin değdiği her şey bir anda altın oluverir.
Bu sezon, birçok defile, Kral Midas’ın sihirli dokunuşundan nasibini almış gibiydi. Dorenin hakimiyeti, koleksiyonları dört gözle bekleyenlerin gözlerini kamaştırdı. Christian Lacroix defilesinde asalet simgeleri doreyle siyahın müthiş birlikteliğine tanıklık ettik. Alexander McQueen’in Salem cadı avlarından ilham alarak hazırladığı teatral koleksiyonunda dore ve payet göz kamaştırıcı ikili olarak yer aldı. Dolce&Gabbana defilesiyse dorenin resmi geçidi gibiydi adeta.
Dore, iddialı ve göz alıcı bir renk olduğu için kullanımının biraz zor olduğu gerçek. Bir altın kütlesi gibi görünmemek için baştan ayağa dore giyinmekten kaçınmalısınız. Bu rengi, siyah ve bejle kambinleyerek en iyi sonucu alabilirsiniz. “Fazla ışıltı bana göre değil” diyenler, tercihlerini dore aksesuarlardan yana kullanabilir.
All 09

04/12/2007

MODANIN GENÇLİK İKSİRLERİ


1950’LERDE ASİ GENÇLİĞİN KIYAFET KODUNUN EN ÖNEMLİ PARÇALARINDAN BİRİYDİ SPOR AYAKKABILAR. JAMES DEAN’İN, JEAN VE SPOR AYAKKABI GİYERKEN FOTOĞRAFLANMASININ ARDINDAN, SPOR AYAKKABILAR YILLAR İÇİNDE KUTSAL MERTEBEYE ULAŞTI.

Spor ayakkabılar ilk kez 1800’lerde üretildiğinde, lastik ayakkabı olarak tanımlanırdı. Onlarla esas tanışma 1908 yılında Converse’lerin üretilmeye başlamasıyla gerçekleşti. Converse’ler ve 1917’de yaratılan Keds spor ayakkabılar sayesinde Amerikan spor modasının ikonları ortaya çıkmış oldu. Adi Dassler, 1920’de ilk Adidas spor ayakkabıyı yarattığında dünyada spor ayakkabı ve gençlik çılgınlığının rüzgarları esmeye başlamamıştı. 50’lere gelindiğindeyse asi gençler ve ponpon kızların vazgeçilmezlerinden biri haline geldi spor ayakkabılar. Bu durum, plastik mucizenin yıllar içinde gençlik iksiri haline gelip her yaştan insanın tercih edeceği bir ayakkabı çeşidi olacağının ilk habercisiydi.
2000’lerle birlikte gençleşmek isteyenlerin gençlik iksiri niyetine günde bir ölçek spor ayakkabı giymeye başlamasına tanıklık ettik. Artık spor ayakkabılar, yalnızca spor yapanların ve gençlerin giydiği bir ayakkabı modeli değil. Gündelik giyimin ayrılmaz bir parçası olan bu ayakkabılar, etekler, elbiseler, kanvas pantolonlar ve tabii ki jean’lerin yegane tamamlayıcısı.
All 09