31/01/2007

Moda dünyasının Hardy'si: Alber Elbaz

Alber Elbaz’ı tanımayanlar onu bir moda tasarımcısından çok Laurel ve Hardy’nin şişman karakteri Hardy’ye benzetebilir. Kocaman papyonlar takan, paçaları kısa pantolonlarla spor ayakkabı giyen Elbaz moda dünyasının gülen yüzünü temsil ediyor adeta. Elbaz 1998 yılında Yves Laurent’in tasarımcısı olarak ismini duyurur. Gucci’nin Yves Saint Laurent’i satın almasıyla birlikte Elbaz’ın yerini Tom Ford alır. Moda dünyasına küsen Elbaz bir süre tasarımdan elini eteğini çeker. Fakat geri dönüşü muhteşem olur. Uzun süre sessiz sedasız moda sahnesinde yer alan Fransız modaevi Lanvin’e 2001 yılında kondurduğu hayat öpücüğüyle Lanvin tasarımları kadınların sahip olmak istedikleri listesinde birinci sıraya yükselir. Artık kadınlar nerede bir fiyonk görse akıllarına Lanvin gelir. Lanvin’in masal kahramanlarına layık kabarık gece elbiselerini giyen kadınlar kendilerini Cinderella zanneder ve merdivenlerden inerken camdan ayakkabılarını düşürürler. Prenslerinin de Elbaz olmasını dilerler.

25/01/2007

Andy Warhol'un elma şekeri


1960’larda New York gecelerinin ağırlamayı en sevdiği misafirler pop art sanatçısı Andy Warhol ve ilham perisi Edie Sedgwick’di. Warhol’un elinden düşürmediği elma şekeri Sedgwick’le birlikte 60’ların ‘youthquake’ ve pop sahnesinin perdesini aralıyoruz…


Gençlerin ayak seslerinin ilk kez duyulmaya başladığı 1960’larda Londra’da Mary Quant ve Twiggy’nin öncülüğünde başlayan youthquake, New York’ta Andy Warhol ve dönemin Bambi görünümlü ikonu Edie Sedgwick’le tüm dünyayı sarstı. Edie takma kirpiklerle süslediği iri gözleri, upuzun bacakları ve kırılgan görünümüyle sadece New York gece hayatının değil tüm dünyanın göz bebeği oldu. Onu ‘youthquaker’ olarak tanımlayan dönemin Vogue dergisi editörü Diana Vreeland Edie için “Harika bir görüntüsü var. Oksit sarısı saçları ve antrasit siyahı gözleriyle bir kuğuyu andırıyor.” demişti. Avantgarde giyim tarzı ve toplumun dayatmalarına baş kaldırmasıyla ‘youthquaker’ olmayı fazlasıyla hak ediyordu Edie. Gençliğe dair ne varsa içinde barındıran bu göz alıcı ve sıra dışı efsanenin hayat hikayesinin başrol oyuncuları ihtişam ve trajedi oldu. Bu yüzden Edie’nin hayatını en güzel ifade eden renk elma şekerinin parlak kırmızısından çok hüzünlü filmlerin siyah-beyazı.
Varlıklı bir ailenin kızı olarak 1943’te California, Santa Barbara’da dünyaya gözlerini açar Edie. Doktorlar psikolojik rahatsızlığından ötürü babasının kesinlikle çocuk sahibi olmaması gerektiği söylemiş olsa da, Edie ailenin sekiz çocuğundan biri olur. Edie ve kardeşleri kalıtsal psikolojik bir bozuklukla dünyaya gelirler. Ablası Sauice’nin deyimiyle Edie, sınırsız özgürlüğe sahip olduğu bir çocukluk geçirir. 1950’lerde çiftliklerinde petrolün bulunmasından sonra daha da zenginleşen Sedgwick ailesi çocuklarına ayrıcalıklı olduklarını daima hissettirirler. Ailenin sekiz çocuğu için anne ve babaları Yunan tanrıçaları kadar kusursuz ve mesafelidir. Sauice’ye göre hayatları yüzeyde çok mutlu gözükse de çiftlikleri cennet ve cehennemi bir arada yaşadıkları yerdir. Edie’nin daha lise yıllarında anoreksik olmasının nedenlerinden biri de ailesiyle arasındaki görünmez duvar olmuştur. Liseyi bitirdiğinde 15 yaşından beri alkolik olan abisinin kliniğe yatırılması Edie’nin ruh sağlığının bozulmasına neden olur. Babası Francis’in isteği üzerine o da Connecticut’taki Silver Hill kliniğinde tedavi görür bir süre. Tedavisi bitip de Massachusetts’e sanat eğitimi almaya gittiğinde bu enerji dolu muhteşem güzelliğe herkes aşık olur. 21 yaşında okuldan ayrılıp New York’a gitmeye karar verir Edie ve abisi Jonathan’a “New York’taki en ünlü kız ben olacağım.” der. İstediği 15 dakikalık ünden çok daha fazlasıdır.

Edie New York’ta
Edie New York’a vardığında tüket-at kültürünün tüm öğelerini sanatla birleştirmekten çekinmeyen pop art akımının çılgın çocuğu Andy Warhol’la tanışacağından habersizdir. Warhol o yıllarda stüdyosu Factory’de ‘süper starları’ Baby Jane Holzer, Ultra Violet ve Viva’yla underground filmler çekiyordu. Burası bir stüdyo olmaktan çok hedonizmi dolu dolu yaşayan ünlüler, sanatçılar ve parti tutkunlarının Warhol’un sıra dışı partilerine katıldığı bir gece kulübüydü. Göz alıcı parlaklıktaki gri duvarlar ve kitsch dekorasyon, Lou Reed ve Velvet Underground’un dinlendiği müziklerle buluşuyordu Factory’de.
Yüzyılın en yaratıcı ve en çok konuşulan ikililerinden Andy Warhol ve Edie Sedgwick, Ocak 1965’de reklamcı Lester Persky’nin dairesinde tanıştığında Factory yıldızını, Warhol da aradığı ünlü, zengin ve göz kamaştırıcı elma şekerini bulmuş oldu. Siyah göz makyajı, mini eteğinin üzerine giydiği mayosu ve beyaz vizon kürküyle Edie tek kelimeyle baş döndürücüydü. Sanatçı Rauschenderg bir galeri açılışında her zamanki gibi Warhol’a eşlik ederken tanıştığı Edie için “Özenle yaratılmış bir sanat eseri gibi” demişti. Warhol bu sanat eseriyle tüm sergilere ve açılışlara katıldı ve ikili New York parti sahnesinin ayrılmaz bir parçası oldu. Edie aralarında Vinyl, Kitchen, Poor Little Rich Girl, Chelsea Girls ve Outer and Inner Space’in de bulunduğu Warhol’un 12 kısa filminin yıldızı olarak iyice parladı. Filmlerin çoğunda, kullandığı uyuşturucuların ve alkolün etkisiyle rüyadaymış gibi görünen bir Edie vardı kameranın kadrajında. Çünkü o üne olduğu kadar uyuşturucuya da bağımlıydı. Warhol onu “gizemlerin bittiği yerdeki gizem.” olarak tanımlıyordu. Edie’nin kısacık saçlarını beyaza boyatması ve Warhol gibi giyinmeye başlamasıyla ikili daha da dikkat çekici hale geldi. Warhol mu Edie olmaya çalışıyordu, yoksa Edie mi Warhol? Ünlü yönetmen Truman Capote’ye göre “Edie, Andy’nin olmak istediği kişiydi. Andy, büyüleyici sosyetik kız olmayı arzuluyordu. Aslında o, Andy Warhol dışında herhangi biri olmayı Andy Warhol olmaya yeğlerdi.”

Factory yılları sona eriyor
Edie, Chelsea Otel’de yaşarken tüm zamanların en iyi müzisyeni Bob Dylan’la tanıştı ve ona duyduğu aşk hayatının akışını değiştirdi. Dylan’ın “Blonde on Blonde” albümünün ilham kaynağı olduğu söylentileri ortalıkta dolaşırken, Edie’nin ayakları yerden kesilmişti. Warhol’a Dylan’ın menajeriyle bir sözleşme imzaladığını söyleyerek Warhol’dan ayrıldı ve Factory sahnesinden çekildi. Belki de Warhol’un elma şekeri olmaktan sıkılmış, hayatında onu sevecek bir erkeğin ilgisini istemişti. Dylan’ın yanlış adres olduğunu öğrendiğinde ise her şey için çok geç olacaktı.
Edie’nin erkek kardeşi Jonathan, Dylan’ın kız kardeşinin ilk büyük aşkı olduğunu ve ondan olan bebeğini aldırmasını hayatının en mutsuz anı olarak tanımladığını söylemişti. Dylan ise 1985 yılında Rolling Stone dergisine verdiği röportajda “Muhteşem bir kızdı. Onu tanıyordum fakat aramızda herhangi bir ilişki olduğunu hatırlamıyorum. Eğer olsaydı sanırım hatırlardım.” dedi Edie için. Edie, Dylan’ın onun için söylediği bu sözleri hiçbir zaman öğrenemedi. Fakat Dylan’ın evlendiği haberini aldığında yaşadığı büyük şok ve kullandığı uyuşturucunun etkisiyle evinde çıkan yangını bile fark etmedi. “İki yılda bir kaza geçiriyorum. Bir gün kaza değil intihar olacak.” dedi kazanın ardından bir arkadaşına. Daima hayatın kıyısında yaşayan Edie sonunun yaklaştığını görmüş olmalıydı. Uyuşturucu bağımlılığının tedavisi için yattığı klinikteki hastalardan Michael Post’la evlenirken “Çok uzun süre diplerde yaşadım artık yeni bir hayata başlamak istiyorum.” demiş olsa da, evlendikten kısa bir süre sonra 28 yaşında aldığı uyku hapları ölüme götürdü Edie’yi.

Edie efsanesi sürüyor
Edie nev-i şahsına münhasır tarzıyla öldükten sonra yaşarken tahmin edebileceğinden çok daha fazla üne sahip oldu. Bu tarzı onu 1960’lar modası dendiğinde ilk akla gelen isimlerden biri yaptı. Carl Jung’a göre Edie gibi ikonik figürler gelecek yıllarda yaşayacaklarımızı birer mıknatıs gibi çekerek şekillendirir. Jung, bu figürlerin geçmişle geleceği birleştirme gücünün tesadüfi olmadığını ileri sürer.
Edie’nin 1960’larla günümüz arasındaki köprünün inşasında rol almasının en önemli nedenlerinden biri hiçbir moda akımının takipçisi olmadan kendi modasını yaratmış olması. Leopar kürk, siyah opak çorap, siyah-beyaz çizgili kazak, minicik elbiseler ve kocaman sallantılı küpeler Edie stilinin vazgeçilmezleriydi. Ünlülerin vintage giyinme tutkusu başlamadan yıllar önce Edie büyükannesinden kalan kürkler ve takıları kullanarak kendine özgü bir tarz yarattı. Warhol’la birlikte katıldığı partilerde Rudi Gernreich, Balenciaga, Yves Saint Laurent, Courréges ve Betsey Johnson tasarımı kıyafetleriyle daima ilgi odağı oldu. Betsey Johnson’a göre modadaki uniseks görüntünün yaratıcısı Edie.
Edie tarzı öylesine yüksek sesli oldu ki yankıları günümüze kadar ulaştı. Moda başkentlerindeki defileler önümüzdeki sezon Andy Warhol baskıları ve Edie Sedgwick elbiselerinin bizi karşılayacakları haberini verdiler. Fendi ve Chanel için hazırladığı koleksiyonlarla Edie’ye en çok gönderme yapan isim ise modanın büyük maestrolarından biri Karl Lagerfeld oldu. Lagerfeld’in Fendi için tasarladığı keskin hatlı lame, siyah ve beyaz mini elbiseler Edie esintileri taşıyor. Chanel’in geometrik desenli siyah beyaz elbisesi de Edie diye göz kırpıyor bizlere. Geçtiğimiz kış sezonunda da John Galliano’nun Dior defilesinin ilham perisiydi Edie. Görünen o ki Edie birçok yaratıcının hafızasının 1960’lar odacığında sakladığı imgenin içinde yer alıyor.

Huzurlarınızda Factory Girl
İlham perisi Edie, moda dünyasının ardından beyazperdede de bizleri selamlayacak. Birbirlerinin ayak izlerini takip etmeyi seven sinema ve moda dünyası bu kez Factory’nin yıldızı Edie’yi karşımıza çıkarıyor. Yönetmenliğini George Hickenlooper’ın yaptığı Factory Girl filminde hepimiz Edie’nin kısa hayat hikayesini izleyeceğiz. Hickenlooper, Edie evrensel olarak trajik bir figür olduğu için onun hayatını filme almaya karar verdiğini söyledi. Filmde Edie’yi İngiliz oyuncu Sienna Miller, Andy Warhol’u ise Guy Pearce canlandırıyor. Miller filmdeki rolü için “Kendini yok etmeye meyilli bir insanı canlandırmak oldukça farklı bir duyguydu. Edie ışığı olan heyecan verici bir kadındı. 60’ların en parlak isimlerinden biri fakat yanlış yönlendirildiği için yok olmuş.” dedi. Şubat 2007’de Amerika’da gösterime giren filmin Türkiye gösterimini sabırsızlıkla bekliyoruz.

24/01/2007

It bags and their languages


Ever since women discover the semiotic power of them, handbags become the ultimate status marker. Seda Yilmaz explores their communicative ability.

Prada nylon bag: “I was the high status staple back in the old days.”
The Baguette bag: “Each one of you can find a yummy piece that fits best to your gusto.”
Chanel 2.55: “I’m the portable status symbol with my interlocking C’s and chain strap.”
The Birkin bag: As Sex & the City’s PR whiz Samantha Jones puts it: “Honey, this bag screams ‘You’ve made it!’”
The Kelly bag: “I can turn you into a princess over night.”
Gucci Jackie bag: “Jackie Kennedy Onassis made me famous.”
Louis Vuitton Speedy: “I’m one of the ultimate classics.”
Dior Saddle bag: “Sex & the City’s columnist Carrie Bradshaw carried three versions of me in the course of 30 minutes.”
Luella Gisele bag: “I owe my fame to a supermodel called Gisele Bundchen. I’m as attractive as she is.”
Louis Vuitton Manhattan: “Best regards to Marc Jacobs.”
Mulberry Roxanne: “I’m a logo free signature bag. Very British!”
Balenciaga Motorcycle bag: “Don’t you wanna look like Kate Moss?”
Chloé Paddington: “Find me if you can!”
Fendi Spy bag: “I know you all love waiting lists. That’s why you love me.”
The Novak bag: “The ones who carry me without reading the prospectus may feel vertigo. All the rest will be Hitchcock heroines.”
Chloé Betty: “My name is a bit old fashioned but I’ll be the most coveted handbag of the season.”
Louis Vuitton vinyl-coated silk scarf bag: “Let’s go back to the glamorous days of the 80’s.”
YSL Muse Bag: “I’m an instant classic. Get ready to see me in every A-Lister’s hand.”
Fendi B bag: “You’ll be attracted to my red patent leather.”
Mulberry Rosemary: “Watch the movie ‘Match Point’ carefully and you’ll see Scarlett Johansson carrying me.”

20/01/2007

Communicative handbags


You don’t have to introduce yourself to people anymore. Your handbag speaks on behalf of you.

Ever since women discover the semiotic power of them, handbags become the ultimate status marker. A chic handbag has the ability to communicate. Just go to Sloane Square and watch women. If you look at their handbags carefully, you will see them murmuring. Especially in recent years they even start to chat with each other. Do you want to learn what they are talking about? Then, read the rest of the story.
Prada started the It Bag phenomenon with its nylon bag in 1993. The triangular Prada logo became one of the status providers of the 1990s. However, it didn’t rule the fashion scene alone. In 1997, women met another It Bag with the Baguette bag. I suppose Silvia Venturini Fendi give the name of a French bread to this bag as she foresaw the future of it. It was sold just like hot and tasty baguettes in a patisserie. Women wanted to carry these yummy Baguettes that were made in a variety of materials from white minks to woven raffia. Sophia Loren compared her desire for collecting them to a drug addiction.
Women’s love affair with handbags has never been so intense. They became obsessed with having the It Bag of the season. Even Miss Piggy became a handbag addict and said: “I find it is vital to have at least one handbag for each of the ten types of social occasion: Very formal, not so formal, just a teensy bit formal, everyday, every other day, day travel, night travel, theatre, and fling.”
Actually, the “It Bag mania” that started with the 1990s owes much to the iconic handbags that were created long before. Chanel 2.55 named for its birthday in February 1955, has been one of the most coveted number since its birthday. Its handmade chain is gold and costs more to make than the rest of the bag. The double C logo stands out like a coat of arms providing instant status to its holder. The Hermés Kelly and Birkin bags are also considered to be the mother of all It Bags. When Grace Kelly was trying to shield her first pregnancy from cameras in 1957, she held her Hermes bag tightly. This moment was engraved in our minds so vividly that there has been a constant waiting list for the Kelly bag ever since that time. Another cult bag was born in 1984 and named the Birkin bag. Originally designed for the bohemian actress Jane Birkin, the bag is back ordered up to two years.
In recent years there has been a kind of war between the must-have bags. High fashion brands compete with each other to create the most coveted item. This season women try to hold Mulberry’s Roxanne, Balenciaga’s Motorcycle bag, Chloé’s Paddington, Fendi’s Spy bag, Louis Vuitton’s Manhattan and Alexander McQueen’s Novak.
So are handbags becoming the conqueror of the fashion world and dethroning designer outfits? Thanks to high street fashion, designer clothes are copied as soon as they are displayed on the runway. Not surprisingly, women prefer buying the lookalike of designer outfits. When they combine the copied item with the must-have bag of the season, they make their statement. Basically, handbags are the easiest way to make a statement. “In Chloé, the bags outsell the ready-to-wear. The Paddington bag is totally sold out in all Chloé boutiques and Selfridges. People come and say ‘I’ve seen Sienna Miller and Kate Moss wearing it. I don’t know what it is called but I want that bag.’ They don’t even know the name of the bag or how it looks like,” says Laura Liverpool, Chloé brand specialist in Selfridges. “Waiting lists make women feel special. They like waiting for the next big bag,”
Women are still buying designer clothes, but if they have to make a choice between a designer outfit and a designer handbag, they will definitely invest in the latter. “Women can still wear the same clothes they have from last season. If they have the new looking bag of the season, they look very much in touch with fashion. They think the bag is a better investment as it lasts longer,” says Clara Mullens, women’s designer department manager at Selfridges.
Undoubtedly, the handbag speaks louder than the outfit. So, for a woman, carrying an It Bag is like carrying her status in her hand. It seems like we will continue to meet new status bags as high fashion brands produce new must-haves every season. They know one thing for sure: The longer the waiting list, the more coveted the handbag will become.

09/01/2007

Exclusive Rock'n'roll bags

Put the Elvis record on and get into the mood, before entering the world of glamour with Bracher Emden hand-crafted bags.

Imagine a handbag that is crafted from a combination of antique leathers, ostrich leg, python and crocodile all drowned in layers of Swarovski crystal. Leave all the boundaries of your imaginative world aside and keep dreaming and desiring for more. The designer duo David Bracher and Richard Emden is there to turn your dream bag into real. Their hand-crafted designs make every woman’s heart beat faster, including Gwen Stefani, Beyonce, Eve, Kate Moss, Mariah Carey, Eva Longoria, Cindy Crawford, Cameron Diaz, Drew Barrymore, Vanessa Williams, Mandy Moore and Sienna Miller. The designers of these thrilling bags define their bags with two words: “rock’n’rolly and glitzy.”
Bursting into the fashion scene in Spring 2001, David Bracher, a jewellery designer working for Erickson Beamon, and Richard Emden, a window designer, creating for the likes of Harvey Nichols and Moschino Couture, forged a partnership producing a collection of high quality cuffs and belts for women. “It didn’t start out as intentional. Did it?” asks Emden to his partner Bracher. “We met each other and decided to do something together. After experimenting with menswear for one season, our direction swung back to women’s accessories, specifically the handbag. This is our fourth year doing bags,” says Bracher.
The genius duo is as daring as the handbags they design. While showing me the second bag they designed for Gwen Stefani, “We don’t do plain bags and that puts us on the map,” says Bracher. I couldn’t help but scream “Oh my God! Am I really holding Gwen Stefani’s handbag?” Then, I see the “we’re-doing-this-quite- frequently” look on their faces. At that moment I realize that they get used to designing for A-list celebrities. Considering that one of their first customers is Victoria Beckham, it isn’t very surprising to find this out.
Entering into their North London studio is like meeting the secret of their success, brilliant and highly gifted hands. Some of these hands are busy with cutting leathers, while others are adding the last sparkling touch with crystalling. It’s amazing to witness the harmonious work of talented hands. It takes you back in time to the pre-Fordist era of craftsmanship. Thank God, Bracher and Emden don’t give credit to Henry Ford and his mass production miracle, the assembly line. “Since everything is handmade, our bags have a lot of workmanship. Each bag requires a labour intensive process,” says Bracher. “That’s why each one of them appears to be a little different. You own something special with these bags,” adds Emden.
Spotted in the arms of celebrities, their Breast Bag turns out to be the hottest luxury accessory of this season. As the name suggests it is inspired by breasts. “If you hold it up and look at the underneath, it looks like a bra. That’s our best selling bag,” says Bracher. “It’s to go with the lady’s figure as well. The Breast Bag is very curvy and sexy-shaped. It fits into the body very well. One of the main features of it is being comfy.”
Besides being one of the most coveted handbags, the Breast Bag contributed to a charity organization this autumn. Bracher and Emden provided handbags for the charity collaboration of Henri Bendel New York and Breast Cancer Research, during Breast Cancer Awareness Week. Their designs were displayed on 5th Avenue and then auctioned on ebay with all proceeds going to charity. “We are pleased to contribute to a charity organization. Breast bag and breast cancer campaign suited very well,” says Emden.
Bracher and Emden’s mastermind depends on their eternal search for novelty. “Every month we create a whole new range,” says Bracher. Emden adds with pride “Which other designers don’t do.” Harrods, Selfridges and Harvey Nichols choose their colours and the designer duo come up with different designs and concepts for each department store. “It just means that you never come across with the same bag in all stores,” remarks Emden. Their next step is to reach more people by designing a collection for Debenhams. “We just started doing a range for Debenhams. This diffusion line will be in stores in August. It’ll be along the same lines as Bracher Emden, but with different materials. Since they won’t be leather, they’ll be far cheaper. It’s nice to be versatile.” Their Spring/Summer collection will definitely create a new must-have bag. With names such as Eden, Ark, Cane and Abel, the range casts biblical images of flowering life. The Parka bag which is inspired by Spider Man’s eyes seems to be the most powerful candidate for the it-bag listing. The whiz kids don’t have any limits in designing bags. “We designed a punk collection exclusively for Selfridges,” says Emden. This means we’re going to watch Selfridges’ punk windows and wear Bracher Emden’s punk handbags by March. Rock’n’roll and punk will be hand in hand with these bags. Get ready to celebrate glam and glitz more than ever.