30/07/2010

"I like to photograph people who have been forgotten from society"

Martine Franck. Henri-Cartier Bresson'un karısı. Kendisi, bu parçalı bulutlu ve gök gürültülü sağnak yağışlı günümün en güzel keşfi oldu. Fotoğraflarındaki gerçeklik ne kadar da etkileyici. Nowness'da okuduğum röportajı da aynı oranda etkileyiciydi. Nefis sözcükler seçmiş. Kadın olmaya dair. "A lot of woman can be very lonely" demiş mesela. Ne kadar doğru.









Love-hate relationship


Renklerinin cazibesine mi kapıldım acaba? Dikişleri görünen ayakkabı/bot/çizme aka ayak aksesuarı sevmem normalde. Ama bunlarda "Bir tadıma bakmak istemez miydiniz?" edası var ki insanın aklını çeliveriyor. Kendileri Swedish Hasbeens. Ama onlara karşı hislerim karmakarışık. Seviyor, sevmiyor papatya falıyla karar verebilirim belki hissiyatıma. Sevmiyor çıkması kuvvetle muhtemel!

29/07/2010

Take me to the Brighton Beach

Nicholas Lawn, birkaç ay önce bookmark'lanmıştı benim tarafımdan. Bilgisayarımın photo hanesinde duruyordu. Brighton Pier'da 'Sweet and Lowdown' adını verdikleri bir çekim yapmış. Muazzam.












Telepopmusik, iPod'umda ara sıra karşıma çıkıp şöyle der:
we were just friends
occupying the light
sometimes in Brighton Beach
sometimes half awake
i thought we shared this song
till i heard you give the line
to another girl with a sparkle in her eye.

Bu şarkıda Telepopmusik'e eşlik eden Angela McCluskey'dir. Kendisi de apayrı bir muazzamlık örneğidir.

Why can't there be love?

Kısacık Vicenza yolculuğunun soundtrack'iydi. "Why can't there be love?" dedi yol boyunca Dee Edwards. Gözlerim güzel şeylere şahit oldu. (Neler olduğunu öğrenmek için ekim ayına kadar beklemeniz gerekiyor. Elle'in ekiminde göreceksiniz.) Zihnimde kelebekler kanat çırpıp durdu. Kalbimdeki kelebekleri de katlettim, büyük bir özenle.

















26/07/2010

Hunter gatherer



İlham avına çıktım. Kilolarcasına ihtiyacım var. Üretime geçeceğim pek mühim bir proje için. Taaa 2007 yılından kalma İspanyolca bir Elle koleksiyon ekinden yukarıda görmüş olduğunuz fotoğraf çıktı. "Twiggy'yi nasıl bilirsiniz?" sorusunun cevabını karşılamayan bir görüntüyle karşı karşıyayız. O 60'ların çubuk krakeri gitmiş, yerine alabildiğine maskülen bir stil gelmiş. O krema rengi duble paça dökümlü pantolonu ve Oxford pabuçları yerim. Beyaz çorapları ve beyaz gömleği de. Bu şarıl şarıl yağan yağmuru da.

25/07/2010

"We're more popular than Jesus Christ"

'Nowhere Boy'da izlediğim John Lennon, henüz başlıktaki beyanatı yapamayacak kadar körpeydi. (1966'da The Beatles fırtınası ortalığı yıkıp geçerken çıkacaktı bu cümle ağzından) The Beatles'ın esamesinin okunmadığı yıllarda, genç Lennon'ın müzisyenlikle ilk tanışıklığı ortaya koyuluyordu filmde. Bir de Paul McCarthney'le teşrik-i mesaisinin başlangıcı. Buhranlı ilk gençlik yılları..
Sam Taylor Wood'un fotoğrafçı oluşu filmin her sahnesinde dikkati çekiyordu. Zira renkler ve mekanlar fotoğraf karesinden farksızdı. Bir de Lennon'ı canlandıran Aaron Johnson'ın elma yanakları kaldı hatrımda. Johnson'ın, yönetmen Wood'un kendisinden 24 yaş küçük sevgilisi olduğunu da hatırlatayım. "Kalp, yaş dinlemez" mi dediniz? Kesinlikle!




Nowhere Boy aynı zamanda bir dönem filmi. 50s rock'n'roll müzikleri ve kostümleri için şiddetle tavsiye ederim.

23/07/2010

Motto of the weekend


Böyle floral bir umursamazlık diliyorum hepinize. Silent Heartache'den bulunmuştur. Bu tumblr'ın ismi de pek manidarmış.

Cheery cherries



Gözümün nuru bir arkadaşımdan gelen 'Güne iyi başlamak için' elektronik mektubu ve içinden çıkan aşık kirazlar! İtinayla kalp tedavi edilir!

22/07/2010

Çağrışımlar-çağrışanlar-çağrıştıranlar

Hanımelinin kokusuyla çocukluğumun Çiçek Evler'ine gidebilmek, bir meyvede elbisemin rengini keşfetmek, bir cheesecake'in Diana Ross'un Love Hangover'ını söylemesi... Duyularınız birbirine karışıp sizi şaşırtabilir.


Stella McCartney'nin yeni sezon kampanyası, Louis Vuitton'un Takashi Murakami ortaklıklarından birini çağrıştırabilir. Serbestçe. Serbest bir çağrışımla.


I've got the sweetest hangover
I don't wanna get over
Sweetest hangover

21/07/2010

Feeling kind of brown

Yeni sezonun renk paletinde en sık karşılaşacağımız tonların topraktan geleceğine kani olduğunuzu düşünüyorum (bkz. sekiz post önceki Miss Chloé başlığı). Her zamanki gibi Juergen Teller'ın fotoğrafladığı Marc Jacobs kampanya çekimi, kahverenginin toprak ve doğayı çağrıştıran halinden ziyade bol kasvet içeriyor. Sonbahar-kış 2009 kampanya çekiminden de hatırlayacağımız bir kasvet.




Let the sunshine in

Biri gökyüzünü ispirtolu gri kalemle boyamış adeta. Hadi Mick ve Bianca Jagger bu gri günün güneşi olsunlar.


20/07/2010

Black or white?

Hediye alma günümdeyim. Alber'li, kalpli bez çantadan sonra beğendiğim fotoğrafların tümü bir anda bilgisayarımın ekranında beliriverdi. Fotoğraf editörümüz sağolsun!
Tek tek koyup merak uyandırmak isterdim ama hepsini bir arada görmek harika. Siyah-beyaz yıllar...

Brigitte Bardot

Marilyn Monroe&Arthur Miller

James Dean

Marilyn Monroe (Gentlemen Prefers Blonde'dan bir sekans)

Burt Lancaster (From Here to Eternity'den bir sekans)

Humphrey Bogart&Audrey Hepburn (Sabrina'dan bir sekans)

Brigitte Bardot&Jane Birkin