28/10/2015

Görkemli Parizyen


Valentino’ya göre o, Paris’in son kraliçesi. Yves Saint Laurent, fevkalade hayal gücüyle onu asil mavi orkideye, siyah kuğuya ve fildişi rengi tek boynuzlu ata benzetiyor. Tanıştıralım: Şaşaalı baloların ihtişamlı davetlisi, haute couture kıyafetlerle dolu bir gardırobun sahibi, isminin önünde kontes unvanı taşıyan Jacqueline de Ribes.


“Hayatta yaptığım her şey aykırı oldu. Hiçbir zaman, hiç kimse tarafından onaylanmadı.” Jacqueline de Ribes, 2010 yılında Vanity Fair dergisine verdiği röportajda kurdu bu cümleleri. Aristokrasi mensubu olmanın ayrıcalıklarını yaşarken tutkularına sıkı sıkıya sarılan bir kadın o. 1982’de, 53 yaşındayken, eşi ve çocuklarına moda tasarımcısı olarak çalışmaya karar verdiğini açıkladı. Bir yıl sonra Paris Moda Haftası’nda ilk koleksiyonunu sunduğunda defilenin ön sırasında Yves Saint Laurent, Pierre Bergé, Emanuel Ungaro ve Valentino Garavani’den oluşan “devler ligi” vardı. Moda, onun için gelip geçici bir heves değildi. Daha önce Oleg Cassini ve Emilio Pucci’yle birlikte çalışmış, Marie Claire’de ismini gizleyerek moda yazarlığı yapmıştı. Günümüzde Vanity Fair’in sürdürdüğü International Best Dressed List’e (Uluslararası En İyi Giyinenler Listesi) 1956’da aday olduğunda az sayıda haute couture elbisesi vardı; gardırobundaki kıyafetlerin çoğunu kendisi tasarlamıştı. Kafasına koyduğunu gerçekleştirmesi her zaman kolay olmadı. Çocukluğunda balerin olmakla ilgili hayaller kurduğunda, Hemingway romanlarının çevirisini yapan entelektüel annesi Kontes de Beaumont’un alaylarına maruz kaldı. “Annem, çocukluğumda beni sadece bir kez öptü. Asla göremediğim, ulaşamadığım ve konuşamadığım bir yıldız gibiydi. Daima güvensizlik hissine kapıldığım için ruhumu ve kafamı çarpıp durdum.” Çocukluktaki psikolojik darbeler sosyal statü tanımaz. İnsanın, bu darbeleri yok saymadan var oluşunu anlamlandırma çabası hayat boyu meşgalesi olabilir. De Ribes, seçkin statüsüne rağmen daima kafesten kaçmanın bir yolunu aradığını söylediğinde bu meşgaleyi kastetmiş olabilir mi?



Efsaneleşen balolar
1951’de Beistegui Balosu, 1969’da Bal Oriental, 1971’de Proust Balosu ve 20. yüzyılın jet-set dünyasında derin izler bırakan sayısız balo... Jacqueline de Ribes, bu balolara tüylerini açmış bir tavus kuşu misali katılırdı. Daima hayranlık uyandıran ve dikkatleri çeken kostümler seçmek onun maharetiydi. Oscar de la Renta, 5 Aralık 1969’da Windsor Dükü ve Düşesi’nin Paris’te verdikleri akşam yemeği davetini şöyle anlatmıştı: “Başlangıçlar, ara sıcaklar, ana yemek ve sonunda tatlı servis edildi. Jacqueline de Ribes halen ortada yoktu. Bu esnada kapılar açıldı ve gösterişli Türk kılığıyla aristokrat harikası belirdi.” Üç eski haute couture elbisesinden parçalarla ustalıkla oluşturduğu kılığını, püsküllü şapka ve sivri burunlu terliklerle tamamlamıştı. De la Renta, “Bu bir şovdu ve o da yıldızdı. Kimse, bir mekana girişteki görkemin gücünü Jacqueline kadar iyi bilemezdi” demişti.

1948’in Şubat ayında Vikont Édouard’la evlendiğinde de Ribes 18’indeydi ve sadece iki elbisesi vardı. Daha önce hiç makyaj yapmamış, kuaföre gitmemiş ve topuklu ayakkabı giymemişti. “Küçük bir kızken çok mutsuzdum. Evliliğin daha iyi olacağını düşünmüştüm gelgelelim öyle olmadı, hatta daha kötüydü. Sevildiğimi ama anlaşılamadığımı hissediyordum.” Evliliklerinin ilk yıllarında Paris’in ünlü caddesi Champs-Élysées’de yürürken kocasının elini tuttuğunda “Bayağı olma” diye karşılık görmesi, sosyal statünün evliliklerinden önce geldiğinin kanıtıydı.

Aristokrasinin ağır gelenekleri, evlendikten sonra yaşamaya başladıkları Édouard’ın ailesinin evinde de hissedilir. Akşamları, tüm aile bir arada iki dirhem bir çekirdek giyinmiş vaziyette yemek yer. Windsor Dükü ve Düşesi’ni akşam yemeğine davet etmek istediğini bildirdiğinde eşinin babası, “Bu eve daha önce hiç boşanmış bir çift gelmedi” diyerek karşı çıkar. Kafesten uçmak istese de boşanmak söz konusu bile değildir.



De Ribes, 50’lerin başında Waldorf-Astoria’daki April in Paris Balosu’na katılmak üzere New York’a seyahat eder. Bir gün arkadaşıyla öğle yemeği yerken, o dönemde Harper’s Bazaar’ın moda editörlüğünü yapan Diana Vreeland yanlarına gelir. Arkadaşı, de Ribes’i efsanevi editörle tanıştırır. Vreeland anında “Yarın Richard Avedon’un senin fotoğrafını çekmesini istiyorum” der. Teklifi kabul eden de Ribes, çekim günü kuaföre gidip saçlarını lüle yaptırır ve takma kirpikler takar. Stüdyoya vardığında editör, “Aynı dünkü gibi olmalısın” diyerek de Ribes’in takma kirpiklerini çıkarıp saçlarını örer. Daha sonra bu günü hatırladığında özgünlüğünde Vreeland’in etkisi olduğunu söyler. “Bana özgüveni öğretti.” Avedon’un fotoğrafladığı ikonik kare, fotoğrafçının antolojisi Observations’da (Gözlemler) yayınlandığında Truman Capote’nin yazdığı bir metin fotoğrafa eşlik eder. Capote, de Ribes’i, Babe Paley, Marella Agnelli ve Gloria Vanderbilt’le kıyaslayarak onları bir kuğu sürüsüne benzetir.



Stile övgü
New York Metropolitan Müzesi’nin Anna Wintour Kostüm Merkezi, Jacqueline de Ribes’in kendine has tarzının onuruna bir sergi düzenliyor. Jacqueline de Ribes: The Art of Style sergisi, 85 yaşındaki de Ribes’in 1959’dan günümüze uzanan zaman dilimini kapsayan kişisel arşivinden haute couture ve hazır giyim kıyafetlerini bir araya getiriyor. Serginin küratörü Harold Koda, de Ribes’in bin parçalık kıyafet koleksiyonundan 60’a yakınını seçti. Koda, “Arşivi karıştırdığımda Kontes’in modaya karşı çok güçlü bir kişisel yaklaşım getirdiğini gördüm. Ona göre moda, yaratıcılığın bir ifadesi. İçinden geldiği gibi giyiniyor olsa da tutumu tecrübe ve bilgiye dayanıyor. Tanıdığım en zarif ve albenili kadın” diyor. Seçtiği giysilerin tasarımcıları arasında Giorgio Armani, Pierre Balmain, Bill Blass, Marc Bohan for House of Dior, Roberto Cavalli, John Galliano, Madame Grès, Valentino Garavani, Jean Paul Gaultier, Norma Kamali, Guy Laroche, Ralph Lauren ve Yves Saint Laurent bulunuyor. Kıyafetlerin yanı sıra fotoğraf ve efemeralarla de Ribes’in modaya duyduğu ilginin yıllar içerisinde nasıl şekillendiği anlatılıyor. Nesli tükenmekte olan bir kadın türünün stille dolu yaşamını tasvir eden sergiyi gezenler tüylerini açmış alımlı bir tavus kuşuyla karşılaşmış gibi hissedebilirler.

Jacqueline de Ribes: The Art of Style sergisi, Metropolitan Müzesi Anna Wintour Kostüm Merkezi’nde 19 Kasım-21 Şubat tarihleri arasında görülebilir.

*Vogue Türkiye Ekim sayısında yayınlandı.