31/10/2010

Paris Mon Amour


Sevgili Londram,

Seni aldatmayı hiçbir zaman aklımdan geçirmediğimi bilirsin. Başka şehirleri gezsem de hep senin kollarına koşarım. Bu defa senin ezeli rakibini ziyaret ettim. İlk kez gördüğüm Paris'le biraz flört ettiğimi gizlemeyeceğim. Yıllar önce, Boris Vian'ın kaleme aldığı Manual of Saint-Germain-Des-Prés'yi okuduğumda ne kadar da merak etmiştim bu şehri! 
Mimari açıdan heybetli ve haşmetli, moda anlamında klasik ve tekdüze bir Paris'ti karşılaştığım. Burada sokakları arşınladıkça senin abartını, karmakarışıklığını ve deneyselliğini ne kadar sevdiğimi daha iyi anladım. 
Ancak Paris'in dinginliği, bohemliği ve yavaşlığı da insanın aklını çelebilir bunu unutma. Cafe de Flore'de, Claude Monteil'in Özgürlük Aşıkları kitabını okurken Jean Paul Sartre'ın Simone de Beavoir'a 'Konuk Kız' romanının yayınlanacağı haberini burada verdiğini ve "Muhteşem yapıtlarının ilk cildi bu, eminim!" dediğini öğrenmenin ne demek olduğunu bilir misin?
Yine de endişelenme Londra'm, henüz senin yerini alabilecek bir şehir çıkmadı karşıma. Küçük kaçamaklarıma göz yumacağını düşünüyorum. Jean Paul'ün, Simone'una dediği gibi, "Aramızdaki zorunlu, kaçınılmaz bir aşk: Olağan önemsiz aşklar da yaşamamız gerekir."

Sonsuza dek senin,
Seda













































27/10/2010

Varaklı matmazel



Yer, Beyoğlu'ndaki Fransız Sarayı. Dönem, belle epoque adeta. Oysa günlerden çarşamba, yıllardan 2010. 

Gözlerimin önünde köklü Fransız, Louis Vuitton'un evladiyelik parçaları. Epi derileri, monogromlar, damier'ler... 

Haşmetli vazolarda gelenleri karşılayan süt beyazı güller, piyanonun üzerinde vals yapan taze koleksiyon ve daha önce çıtkırıldım halleriyle burada ağırlanmış olan sivri burunlu koca fiyonklu ayakkabılar... 

Matmazel ne arzu ederlerdi? Gül kokulu Louis Vuitton'lar mı? Hay hay!


Oh life

Hayat,

soğuk süte batırarak yediğim tarçınlı kurabiyeler kadar leziz son günlerde.






Japon kurabiyeci Cookie Boy'un pişirdiklerinin tadı nasıl acaba? Hayat tadında olabilirler mi?