15/12/2016

Ekşi elma makbuldür



Ekşilik, başkaldırı, birlik ve güç. Tatlılıksa itaat, uyum ve yok oluş. Bize ekşilik yaraşır.

Yılmaz Erdoğan’ın son filmi Ekşi Elmalar’ın ilk sahnesinde, Reis karakteri aşı tutmayan ağaçla “hesaplaşıyor”: “Değiştir bu huyunu diyorsun. Ekşi olma ahmak, tatlı ol. Yeşil kalma, kıpkırmızı ol. Ağaçlar da tıpkı insanlar gibi, terbiye edeceksin. Her insan işin başında ekşidir, kekredir. Eğitirsin, öğretirsin, bal gibi tatlı olur.” Reis’in tedrisatından geçen üç kızı, babalarına karşı gelmek şöyle dursun, gelenekler uyarınca saçının kınasını sürmekten, kıyafetlerini ve ayakkabılarını giydirmeye kadar her türlü hizmeti görüyorlar. Uygunsuz bir davranışta avuçlarının içinde Reis’in kemerinin sert darbesini hissediyorlar. Onun tahakkümünde, hayatlarına dair her kararın onun iki dudağının arasından çıkmasını bekleyerek yaşıyorlar. Film boyunca, Yılmaz Erdoğan’ın teyzelerinden esinlenerek yarattığı bu üç kadın karakteri, onlar gibi yüzlercemizi, binlercemizi düşündüm. Reis ve Reis gibilerin de filmin geçtiği 70’lerden beri palazlana palazlana nasıl bugünlere geldiklerini... Kız çocuklarını tecavüzcüleriyle evlendirmeyi yasalaştırmaya çalışan çürümüş zihniyetleri...

Karısı Ayda’yı henüz 14’ündeyken nikahlayanlardan Reis. Kadın kızlarına, istemeye gelecekleri gün başına giren ağrıyı anlatırken “Hâlâ da devam ediyor” diyor. O yaşta “küçüğün rızası” olmuyor işte! Ancak sessiz bir çığlık oluyor. Öyle bir çığlık ki, kuşaktan kuşağa her kadının ruhunu ve bedenini tırmalayan. Hatta onları benzer kaderler yaşamaya yazgılayan... Nitekim bugün Türkiye’de her üç doğumdan biri 18 yaş altında gerçekleşiyor. KAMER’in Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da 23 ilde yaptığı bir araştırmaya göre, bölgede yaşayan kadınların yüzde 51’i 18 yaşın altında evlendirilmiş.

Ayda’nın 14’ünde başlayan çilesi hiç bitmiyor. Evin büyük kızları evlenip gidince Reis ev işlerini görmesi için bir kuma getirmeye niyetleniyor. Karısı kabul etmeyeceğini söylediği için vazgeçiyor ama “Gene de getireceğim deseydim ne söyleyecektin?” diye sormaktan geri durmuyor. Lütfedip getirmiyor o kumayı yani. Otoritesinin verdiği güçle kurum kurum kurumlanıyor. En nihayetinde kızlarının kiminle evlenip evlenemeyecekleri konusunda tek söz sahibi de o. Her mesele, ama özellikle mülkiyetindeki kadınların meseleleri Reis’ten sorulur!


En büyük kız Türkan’ın sevdiğiyle evlenmesine izin çıkmayınca, bir köşede babasının kendisine reva göreceği kaderi beklerken annesine döküyor derdini, “Çok uzak, belki Şemdinli yakınlarında bir yere verecek beni biliyorum. En çok on haneli bir köy, dağlar arasında hapis. Kışın 6 ay yollar kapanır sizi de göremem artık. Bir sürü çocuk doğururum, onları büyütürüm, şişmanlarım. Zamanla kabuk tutar yaralarım. Ara sıra da herkesten gizli bir köşe bulurum, sessizce ağlarım.” Bir babanın kızını evlendirmesini anlatan “vermek” kelimesinde bir duralım. Kadın bir eşya mıdır ki verilir? Aslında sadece bir hapisten çıkıp, bir başkasına tıkılır. O yüzden de bir eşya kadar cansızlaşır. Nihayetinde Türkan araya bir ağayı sokarak babasını ikna etmeyi başarır bu arada. Ne de olsa her iktidarı dize getirecek bir başka iktidar mevcuttur.

Velhasıl, bu toprakların sert, muhafazakâr ve otoriter babaları tatlı elma gibi eşler ve evlatlar isterler. Aşı tutmayan kadınlarsa bu babalara boyun eğmezler.