düşen feminist grup, erkeklere iyi bir ders veriyor.
Sokakta sözlü tacize uğradığınızda nasıl tepki verirsiniz? Feminist grup Las Hijas de Violencia (Şiddetin Kızları), tacizcileri “haklamak” için müziği ve
konfeti püskürten silahları kullanıyor. Yirmili yaşlarındaki üç kadının kurduğu
grup, yaratıcı performanslarıyla Meksiko sokaklarını şenlendiriyor. Taktikleri
eğlenceli olduğu kadar etkili de. Etrafta bir sözlü taciz duyduklarında
tacizciyle yüzleşiyor ya da onu kovalıyorlar, silahlarından konfeti püskürtüp,
şarkıları Sexista Punk’ı bangır bangır söylemeye başlıyorlar.
konfeti püskürten silahları kullanıyor. Yirmili yaşlarındaki üç kadının kurduğu
grup, yaratıcı performanslarıyla Meksiko sokaklarını şenlendiriyor. Taktikleri
eğlenceli olduğu kadar etkili de. Etrafta bir sözlü taciz duyduklarında
tacizciyle yüzleşiyor ya da onu kovalıyorlar, silahlarından konfeti püskürtüp,
şarkıları Sexista Punk’ı bangır bangır söylemeye başlıyorlar.
Bununla her gün karşılaşıyorum
Aynı bakışlar ve saldırgan sözler
“Of yavrum! Şu güzelliğe, şu kıça bak!”
Bu aşağılamayı basbayağı görmezden geliyorum.
Grubun dişli üyeleri, silahın namlusunu erkeklere doğrulttuklarında,
onların güç simgelerinden birini ele geçirmiş oldukları için karşısındakileri
dumura uğratıyorlar. Namludan konfeti püskürttüklerindeyse güç ilişkisini
matrak bir şekilde tersine çevirip, erkeklerin zorbalıklarıyla bir güzel
dalgalarını geçiyorlar. Tacizciler çoğunlukla iltifat ettiklerini ya da sadece
baktıklarını söyleyerek işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Oysa tecavüze giden
yol, tacizin her türüyle döşeli. Sözlü tacizi zararsız ve masum bir erkek hobisi
gibi göstermek her zaman başvurulan bir yöntem.
onların güç simgelerinden birini ele geçirmiş oldukları için karşısındakileri
dumura uğratıyorlar. Namludan konfeti püskürttüklerindeyse güç ilişkisini
matrak bir şekilde tersine çevirip, erkeklerin zorbalıklarıyla bir güzel
dalgalarını geçiyorlar. Tacizciler çoğunlukla iltifat ettiklerini ya da sadece
baktıklarını söyleyerek işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Oysa tecavüze giden
yol, tacizin her türüyle döşeli. Sözlü tacizi zararsız ve masum bir erkek hobisi
gibi göstermek her zaman başvurulan bir yöntem.
Cinsiyetçiliğe karşı eyleme geçmekle kalmayıp, işin içine yaratıcılık da katan
Şiddetin Kızları’nın performansları, Meksika’da kadınlara yönelik şiddetin normalleşmesine bir tepki aslında. Ülkenin bu konudaki sicili kabarık. Burası, dünyada kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin en yoğun görüldüğü ülkeler arasında. National Citizen Femicide Observatory, günde altı kadının öldürüldüğünü tahmin ediyor. 2012 ve 2013’te işlenen 3892 kadın cinayetinin sadece yüzde 24’ü hakkında soruşturma açıldı ve katillerin yüzde 1,6’sı hapis cezasına çarptırıldı. Birleşmiş Milletler’e göre, Meksika, dünyada kadına yönelik şiddetin en yoğun görüldüğü 20 ülkeden biri. Burada kadınlar küçük yaştan itibaren sokaklarda tacize uğruyorlar. Toplum, kadınlara tacizcilerle nasıl baş etmeleri gerektiğini öğretmediği gibi onların bu konuda yaygara koparmalarını da istemiyor. Gelenekçilik sağ olsun! Sözlü taciz, Meksika geleneklerinin diliyle iltifat diye adlandırılıp meşrulaştırılıyor. Bu iltifatlar Şiddetin Kızları’na sökmüyor elbette.
Şiddetin Kızları’nın performansları, Meksika’da kadınlara yönelik şiddetin normalleşmesine bir tepki aslında. Ülkenin bu konudaki sicili kabarık. Burası, dünyada kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin en yoğun görüldüğü ülkeler arasında. National Citizen Femicide Observatory, günde altı kadının öldürüldüğünü tahmin ediyor. 2012 ve 2013’te işlenen 3892 kadın cinayetinin sadece yüzde 24’ü hakkında soruşturma açıldı ve katillerin yüzde 1,6’sı hapis cezasına çarptırıldı. Birleşmiş Milletler’e göre, Meksika, dünyada kadına yönelik şiddetin en yoğun görüldüğü 20 ülkeden biri. Burada kadınlar küçük yaştan itibaren sokaklarda tacize uğruyorlar. Toplum, kadınlara tacizcilerle nasıl baş etmeleri gerektiğini öğretmediği gibi onların bu konuda yaygara koparmalarını da istemiyor. Gelenekçilik sağ olsun! Sözlü taciz, Meksika geleneklerinin diliyle iltifat diye adlandırılıp meşrulaştırılıyor. Bu iltifatlar Şiddetin Kızları’na sökmüyor elbette.
yürürken mini etek giydiğim için beni yiyecekmiş gibi bakan bir adama hiç çıkışmadım bugüne kadar? Ergenlik dönemimde İstanbul’un ‘nezih’ muhitlerinden
Bağdat Caddesi’ni bir uçtan uca dolaşırken biri bana sözlü tacizde bulunduğunda
ilk refleksim neden utanıp sıkılmak olurdu? Yoksa fazla mı kırıttım? Üstüm
başım çok mu davetkâr? Erkek egemenliğinin içselleştirilmesi bunu gerektirdiği için karşı cinsin yaptığına karşı çileden çıkmadan önce suçu kendimde arardım. Yani, peşimden ıslık çalanların ya da laf atanların maçoluğuna bal gibi de göz yumardım. Tüm bunlar, babamın, memelerim büyüdüğü için dar tişört giymemi yasaklamasıyla aynı zamana rastlar. Eh o memelerin serpildiğini giydiklerimle gösterirsem o zaman laf atılmasını da göze almam gerekti. Buna engel olmak elbette bir erkeğin göreviydi. Edilgenliğin daniskası! Yıllar sonra edilgenliğimden kurtulduğum yanılsaması içinde, “İstediğimi giyerim ve kimseyi umursamam” tavrımı takınmışken minibüste bir adamın tacizine uğradım. Şort giymiştim, yanımda oturan adam bacağını bacağıma sürterken kıyameti koparıp, çantamı onun kafasına geçiremedim. Korkudan pıstım kaldım. Yüzüm kızardı; sinirlerim gerildi ama hiçbir şey yapamadım. O an ne düşünerek sesimi çıkarmadığımı bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey var; yakın zamana kadar cinsiyetçilikle ilgili toplumun normalleştirdiği şeyleri sorgulamayı aklımın ucundan bile geçirmediğim. Sadece okuyup meslek sahibi olarak erkek egemenliğine kafa tuttuğumu sanmışım. Ne de olsa domestik bir ev kadını değilim canım diye düşünmüş olmalıyım. Kendi paramı kazanıyorum. Bu durumda erkek benden üstün olamaz. Gel gör ki minibüste tacize uğradığımda da kendi ayakları üzerinde duran bir kadındım!
Bağdat Caddesi’ni bir uçtan uca dolaşırken biri bana sözlü tacizde bulunduğunda
ilk refleksim neden utanıp sıkılmak olurdu? Yoksa fazla mı kırıttım? Üstüm
başım çok mu davetkâr? Erkek egemenliğinin içselleştirilmesi bunu gerektirdiği için karşı cinsin yaptığına karşı çileden çıkmadan önce suçu kendimde arardım. Yani, peşimden ıslık çalanların ya da laf atanların maçoluğuna bal gibi de göz yumardım. Tüm bunlar, babamın, memelerim büyüdüğü için dar tişört giymemi yasaklamasıyla aynı zamana rastlar. Eh o memelerin serpildiğini giydiklerimle gösterirsem o zaman laf atılmasını da göze almam gerekti. Buna engel olmak elbette bir erkeğin göreviydi. Edilgenliğin daniskası! Yıllar sonra edilgenliğimden kurtulduğum yanılsaması içinde, “İstediğimi giyerim ve kimseyi umursamam” tavrımı takınmışken minibüste bir adamın tacizine uğradım. Şort giymiştim, yanımda oturan adam bacağını bacağıma sürterken kıyameti koparıp, çantamı onun kafasına geçiremedim. Korkudan pıstım kaldım. Yüzüm kızardı; sinirlerim gerildi ama hiçbir şey yapamadım. O an ne düşünerek sesimi çıkarmadığımı bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey var; yakın zamana kadar cinsiyetçilikle ilgili toplumun normalleştirdiği şeyleri sorgulamayı aklımın ucundan bile geçirmediğim. Sadece okuyup meslek sahibi olarak erkek egemenliğine kafa tuttuğumu sanmışım. Ne de olsa domestik bir ev kadını değilim canım diye düşünmüş olmalıyım. Kendi paramı kazanıyorum. Bu durumda erkek benden üstün olamaz. Gel gör ki minibüste tacize uğradığımda da kendi ayakları üzerinde duran bir kadındım!