Sosyal medya sadece
güzel ve mutlu anların paylaşıldığı albenili bir vitrin olmaktan öteye mi
geçiyor? Son zamanlarda, ünlüler depresyonda olduklarını sosyal medya
aracılığıyla duyurmaya başlamışken, bu durumun yarattığı yankılara kafamızda
soru işaretiyle yaklaşıyoruz. Depresyon hafife mi alınıyor? Yoksa bu konudaki
farkındalık mı artıyor?
Ünlüler de hepimiz gibi sosyal medyayı kendilerine dair
ideal bir kimlik oluşturma aracı olarak kullanıyorlar. Bir heykel gibi
yontarak, fazlalıklardan kurtularak, eklemeler yaparak yarattığımız bu
kimliklerin bizi ne kadar yansıttığı derin bir tartışma konusu. Sonuçta burada
senaryoyu yazan, yöneten ve de oynayan biziz. Yani her şey parmaklarımızın
ucunda. Ünlülerin sosyal medyayla iyice şeffaflaşan ve apaçık hale gelen
hayatlarındaysa artık her şey #NoFilter adeta. Tüm “duygular” sosyal medyaya
taşmışken, duygu durumlarındaki gelgitlerin de bundan nasiplenmesi kaçınılmaz
elbette. Bir süredir pek çok ünlü isim yaşadığı depresyonu anlatmak için sosyal
medya hesaplarına sarılıyor. Cara Delevingne, birkaç ay önce depresyonla
mücadelesini açıklamak üzere Twitter’ın başına geçti. Arka arkaya attığı
twitlerle yaşadıklarını herkesle paylaştı. “Depresyonla daha fazla baş
edemiyordum. Ne kadar şanslı ve imtiyazlı olduğumu biliyordum ama tek istediğim
ölmekti. Ormana gidip bir paket sigara içiyor, ardından bilincimi kaybetmek için
kafamı hızla bir ağaca vuruyordum.” Devam eden twitlerinde 18’inde antidepresan
kullanmayı bıraktığını söyleyen 24 yaşındaki model, halen bunalıma girdiğini
ancak bunu ilaçlara bağımlı olarak çözmek yerine düşünerek halletmeyi seçtiğini
itiraf etti. Twitter camiası, tüm bu itiraflarından sonra Delevingne’in ruh
sağlığı konusunda farkındalığı artıran bir rol model, bir idol olduğu konusunda
sayısız twit yağdırdı. Aynı şekilde, Lena Dunham ruh sağlığına dikkat çekmek
için dilinde antidepresan ilaçlarla Instagram’da bir fotoğraf paylaşıp, “Yaşayabilir
miyim?” diye sorduğunda fotoğrafın altında binlerce yorum birikti. Genç oyuncu yaşadığı
kaygı, depresyon ve obsesif kompulsif bozukluk konusunda hem basında hem sosyal
medyada açık açık konuşmaktan hiçbir zaman çekinmiyor. Psikiyatrist İlker
Küçükparlak, ünlülerin bu tür paylaşımlarına ihtiyatlı yaklaşmak gerektiğini
savunuyor. Bunun olumlu ve olumsuz yanları olduğuna dikkati çekerken şunları
söylüyor: “Ünlüler, sıkıntılarını tarif etmek ve kitlelere ulaştırmak için
sanat gibi eşi bulunmaz bir alana sahipken bunu sosyal medya üzerinden
gerçekleştirmeleri tartışmaya açık bir konu. Edvard Munch ünlü “Çığlık”
tablosunu kaygısını anlatmak üzere resmetmişti. Frida Kahlo ise geçirdiği kaza
sonrasında yaşadığı ağrıları konu alan pek çok resim yapmıştı; hatta bu yüzden
acının ressamı olarak anılacaktı. Sanat, kişinin her türlü ruhsal halini
yansıtmaya ilişkin bu kadar zengin olanaklar sunuyorken ruhsal dertlerini
sanatları yerine sosyal medya paylaşımlarıyla aktarmayı tercih eden ünlülerin
sanatçı kimlikleri hakkında tereddüde kapılıyorum.”
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, tüm dünyada depresyon
yaşayan kişi sayısının 350 milyon olduğu tahmin ediliyor. Sağlık Bakanlığı’nın
2012’de yaptığı bir araştırma, Türkiye’de bu rakamın 2 milyon 100 bin olduğunu
ortaya koymuştu. Psikoterapist Engin Geçtan Zamane kitabında, çok sayıda
insanın depresyon yaşadığının farkında olmadığını ileri sürüyor. “Çünkü
biyolojik kökenli esas depresyonlar dışında, psikolojik temelde oluşan orta
ölçekli depresyon çok farklı şekillerde ve derecelerde tezahür edebiliyor.
Depresyonun dinamiklerinde dışa vurulamayan sıkışmış kızgınlığın kişinin
kendine çevrilmesi bulunur. Sıkışmış kızgınlığın temel nedeni yaşamazlıktır.
Değişmez belirtisiyse karamsarlıktır.”
Depresyona
karşı at bir twit
Oyuncu Sarah Silverman depresyonla ilişkisinden
bahsederken kendisini “sosyal medyanın Sylvia Plath’ı” olarak nitelendirmişti.
Twitter’ın depresyonla baş etme konusundaki etkisini anlatırken bunun hem iyi
hem de kötü yanları olduğuna değinmişti. “Çok yalnız hisseden biri için her
türlü ifade aracının olumlu olduğunu düşünüyorum. Şişenin içine konan bir mesaj
bile olsa, ki Twitter biraz da böyle. Morrissey’in bir şarkı sözünü şişeyle
birlikte denize fırlatmak size iyi hissettirecekse öyle yapın.” Manik depresif
olan ve 1963’te intihar ederek yaşamına son veren yazar Sylvia Plath,
bunalımlarından twit atarak kurtulabilir miydi? “Tanrım, bütün uyuşturucu
ilaçlara rağmen, amaçsız partilerin allı pullu, kulak tırmalayıcı neşesine
rağmen, hepimizin takındığı o sahte gülümsemeli yüzlere rağmen hayat, yalnızlık
demek” diye günlüğü yerine Twitter’a yazsaydı, cümlenin taşıdığı anlamın
ağırlığı bu kadar ezici olur muydu?
Geçtiğimiz Mart ayında, 20 yaşındaki R&B şarkıcısı
Kehlani, intihar teşebbüsünün ardından hastanedeki fotoğrafını, “Bugün dünyayı
terk etmek istedim. Bu kadar dibe vuracağımı hiç düşünmemiştim” diyerek
Instagram’da paylaştı. Hemen ardından Twitter’da #StayStrongKehlani
hashtag’inin altına yüzlerce twit yığıldı. Kimi şarkıcıyı ilgi toplamaya
çalışmakla suçladı, kimiyse onunla empati kurdu. Sosyal medyada içerikler
müthiş bir sürat ve açgözlülükle tüketilirken herhangi birinin depresyonunu ya
da intiharını okumak insanlara gerçekten ne kadar dokunur? Dokunsa bile bunun
hissettirdiği duygunun yoğunluğu ne kadar sürer? Bunları kestirebilmek güç.
Bunun yanında, bu tarz paylaşımların, özellikle genç yaşlardaki hayran kitlesi
üzerinde nasıl bir tesiri olduğunu düşünmeden edemiyor insan. Küçükparlak’a
göre, ünlülerin psikiyatrik sorunları ve tedavilerine tanıklık etmek, bilhassa
ergenlerin bu tür yollarla popüler olma gayretleriyle sonuçlanabilir. Bundan
daha tehlikeli bir duruma da dikkat çekiyor: “Ünlülerin sorunlarıyla işlevsel
olmayan yollarla baş etmeye çalıştıklarına tanıklık etmek. ‘Anksiyetem nedeniyle
uyuşturucu kullanmaktan başka çarem yok’ mesajı özellikle ergenlerin keyif
verici maddelere yönelmelerine neden olabilir. Yine ünlülerin kendilerine zarar
verme davranışları ve intiharları gençleri olumsuz yönde etkileyecektir.”
Depresyonun
anlamından olması
Aslında bunu hepimiz yapıyoruz. Canımız çok sıkkın
olduğunda veya bunaldığımızda “Depresyondayım” deyiveriyoruz. Oysa gerçekte
depresyon hızla girilip çıkılan bir ruh durumu değil. Kelime seçimimizle, oldukça
mühim bir meselenin hafife alınmasına katkıda bulunuyoruz. Ünlülerin verdikleri
depresyon mesajları, bir yandan ruhsal hastalıklara dikkati çekerken, diğer
yandan konuyu sulandırıyor. İnsan depresyonda olduğunu itiraf ettikten birkaç
gün sonra hayattan keyif alıyormuş gibi göründüğü paylaşımlar yapabilir mi? Küçükparlak,
konuya olumlu yanından bakarak: “Mesajın
içeriği de önemli olmakla birlikte, Türkiye gibi farkındalığı yeni gelişen ülkelerde
ünlülerin ruhsal problemlerine ilişkin beyanlarının görece faydalı olabileceğini
söylemek mümkün. Başta, cinsel işlev bozuklukları olmak üzere konuşulmakta
zorlanılan konularda usturuplu biçimde öncülük edecek ünlülere ihtiyaç olduğunu
hatırlatmakta yarar var” diyor.
*Vogue Türkiye Kasım 2016 sayısında yayınlandı.
Fotoğraf: Louise Bourgeois, The Reticent Child. (Suskun Çocuk)