Leyleklerin peşine düşüp önce kuzeye gitmiştim. Bu kez de güneye doğru süzülerek uçtum. Beyrut, Lodz'da gördüğüm her şeyin taban tabana zıttını sundu bana. Akdenizlilik Ortadoğulukla birleşince ortaya gerçek anlamda nev-i şahsına münhasır bir karışım çıkmış. Fransız hegemonyasının ve savaşın izleri şehrin muhtelif yerlerinde insanın karşısına çıkıyor. Ancak Beyrut'un büyük kısmı, yaşanan kötü günleri adeta inkar ediyor. Pırlantalar, dev topuklar, abartılı makyajlar, son model arabalar, gökdelenler... Para, para, para... Sadece tüketmek var.
Gemmayzeh ve Mar Mikhael, buranın özüne ihanet etmemiş gibi görünen, doğal dokusunu koruyabilmiş mahallelerdi. Mar Mikhael'deki Plan Bey ve Papercup tatilimi güzel kılan yegane kaçış noktalarım oldu. Papercup'taki enfes kitapların ve dergilerin, hoş müzik tınılarının ve leziz kahvelerin arasında saatler ve hatta günler geçirebilirdim.
ne de güzel yazmıssın :) böyle fotolara bakmaya doyamam zaten, yazı da öyle yerinde olmus ki tamamlamıs :)
ReplyDeleteTeşekkür ederim :)
ReplyDeleteya fotolar cok guzel bayildim ben :) yazi da oyle.. ellerine saglik...
ReplyDeleteTeşekkürler! Beğenildiğine sevindim :)
ReplyDeletemerhabaa, People Style Watch dergisinde blogunuzdan bahsedilmiş bilginiz var mı? Ordan okuyup sizi bi ziyaret etmek istedim:)Sevgiler...
ReplyDeleteMerhaba,
ReplyDeleteYeni haberdar oldum. Teşekkürler :)
En az kac gun yeterlidir Beyrut icin acaba? Bi haftasonu kacamagi cok mu az olur ki ;)?
ReplyDeleteYagmur
Aslında haftasonu kaçamağı için çok uygun. Şehir çok küçük olduğu için görülecek yerler çabucak bitiyor.
ReplyDelete