Dilara Moran ve Ayşe Tükrükçü, Hayata Sarıl Lokantası’yla önyargıları ve toplumsal kalıpları yıkmaya niyetli.
Toplum, dayattığı normlara uymayan, kimliğine sıkı sıkıya tutunan bireyi, kitlenin içinde öğütüp “uyumlu” hale getirmenin türlü türlü yollarını arar. Baktı ki yola getiremiyor, yapıştırıverir yaftayı: Öteki. Bu öteki, tüm kötülüklerin anasıdır. Tıkır tıkır işleyen düzeni aksatır, sisteme çomak sokar, huzuru bozar. Bunlara mahal vermemek için, itinayla toplumun dışına itilmelidir. Her ötekinde, kendi suretimizden, bastırdığımız ve görmek istemediğimiz taraflarımızdan bir parça bulunduğunun bilincine varmadan ötekileştirmeye girişerek biz de üzerimize düşeni yerine getiririz. Ne de olsa hayata biz ve onlar ayrımı üzerinden bakmanın sunduğu bir kolaylık vardır: Konfor alanlarımızın bir adım ötesine gitmeden yaşamak. “İnsanlar rahat ve huzurlu dünyalarının dışına çıkıp bizi görmek istemiyorlar ama ben onlara var olduğumuzu gösteriyorum.” Ayşe Tükrükçü, gözümün içine bakarak sarf ediyor bu cümleyi. Bu onu, röportajımızın ilk bölümünü gerçekleştirdikten ve lokantada evsizlere hizmet ettikten sonraki ikinci görüşüm olduğu için biz derken kimleri kast ettiğini anlıyorum. Evsizler, cinsel istismar mağdurları, farklı cinsel yönelimi olanlar, seks işçileri ve toplumun bünyesine kabul edilmeyen niceleri. Ayşe Tükrükçü ve Dilara Moran’ın el ele vererek yarattıkları Hayata Sarıl Lokantası, ötekileştirilen insanların varlığını kabul etmekle kalmıyor, onların insanca yaşam hakkı için çalışıyor. Moran, geçtiğimiz yıl kurulan Hayata Sarıl Derneği’nin ilk projesi olan bu kâr amacı gütmeyen lokantanın, değişim ve dönüşüm yaratmayı hedeflediğine değiniyor. Bu, her şeyden önce çalışanlar, müşteriler, akşam yemeğe gelen evsizler ve onlara servis yapan gönüllülerin birbirlerine dokunmalarıyla gerçekleşiyor. Çalışan altı kişiden dördünün eski evsiz olduğu lokantanın kapıları gündüz müşterilere, akşamsa evsizlere açık. “Buraya gelen müşteriler, insanların hikâyelerini öğrenmek istiyorlar. Bunun yanında, kendi hikayelerini de paylaşıyorlar. Lokantada pozitif anlamda bir varoluş var” diyor Moran. Paylaşılan hikayelerin, toplumun “makbul” kabul ettiği sınırların dışına çıkmasının da hiçbir mahsuru yok üstelik. Garsonluk yapan trans kadın Defne, ailesinin onu evden attığını, zaman zaman sokakta uyumak zorunda kaldığını ve tezgah açıp kitap satarak hayatını kazanmaya çalıştığını açık yüreklilikle paylaşırken Tükrükçü, “Defne gelip babandan iş istese, baban ona iş verir mi?” diye soruyor. “İş isteriz iş vermezsiniz, aş isteriz aş vermezsiniz. Sonra da bizi yargılarsınız.” Moran tamamlıyor: “Toplumsal kalıplara göre insanları yargılıyoruz ama bunları kırmanın zamanı geldi de geçiyor.”
Tükrükçü, dışlanmanın, yargılanmanın ve yaftalanmanın ne demek olduğunu iyi biliyor. 9 yaşında amcasının tecavüzüne uğradığında, ilk başta ailesi tarafından suçlanması ve yargılanması ona sahipsizliğin acısını tattırmış. Yitip giden çocukluğunda, kendisine değerini öğreten ilk ve tek yer, beş buçuk sene boyunca kaldığı Almanya’daki yetiştirme yurdu olmuş. Göçmen bir ailenin çocuğu olarak maruz kaldığı aile içi şiddet okuldaki öğretmenlerinin dikkatini çektiğinde buraya yerleştirilmesini büyük bir şans olarak görüyor. Sevgiyi, saygıyı, insanın saçının telinin bile değerli olduğunu orada öğrendiğini söylüyor. “Kötü şeyler yaşasam da ölene kadar bunlarla yaşamak zorunda olmadığıma, ne olursa olsun kendim kalabileceğime, kendi doğrularıma sahip çıkabileceğime dair bilincim orada oluştu. En dibe vurduğum zaman, o yurtta bana verilen güzel değerleri düşünerek tırmanışa geçip mücadele verdim.” Sözünü ettiği dipte, seks işçiliği yapmak da, evsiz kalmak da var. Acı çekmiş olmasına rağmen acılaşmamış bir kadın o. Aksine, acı ona hayatını dönüştürme ve yeni şeyler yaratma gücü vermiş. Bugün, dönüşümün çeperini genişletmek, yaşamına sahip çıkmanın önemini insanlara göstermek için uğraşıyor. Bu uğraşısında yalnız değil. Moran başta olmak üzere Hayata Sarıl Derneği’nin üyeleri ve gönüllüleri sayesinde halka her geçen gün genişliyor.
Moran ve Tükrükçü, farklı yetilere ve becerilere sahip oldukları için Hayata Sarıl’da tam anlamıyla birbirlerini tamamlıyorlar. 14 yıllık reklamcılık kariyerini noktaladıktan sonra sosyal sorumluluk projeleri üzerinde çalışmaya başlayan Moran, dört yıl önce Çorbada Tuzun Olsun Derneği’nde gönüllü olarak çorba dağıtırken Tükrükçü’yle tanıştı ve gerisi çorap söküğü gibi geldi. Tükrükçü’nün fikir annesi olduğu projeyi hayata geçirmek için ikisi de çok emek verdi. Çünkü bu alanda bir farkındalık yaratılması gerektiğine inanıyorlar. Moran, Hayata Sarıl’da kimsenin kurtarıcısı olmak gibi bir iddiaları olmadığını özellikle vurguluyor. Ancak toplumun farklı kesimlerini karşılaştırmayı ve böylece önyargıları kırmayı önemsiyorlar. Çalışanlara psikolojik destek ve eğitimler verilmesi, gönüllülerin evsizlere servis yapmaları, aralarında Mehmet Gürs, Şemsa Denizel, Civan Er, Maksut Aşkar ve Didem Şenol’un bulunduğu ünlü şeflerin lokanta için yemek pişirmeleri bu doğrultuda atılan adımlardan sadece bazıları. Hem Moran hem de Tükrükçü, değişime inanma hevesini etraflarına aşıladıkça adımların daha da büyüyeceğine şüphe yok.
*GQ İlkbahar-Yaz 2018 sayısında yayımlandı.
No comments:
Post a Comment