16/02/2007

BEKLE BENİ NEW YORK


Leyla Gediz’in uluslararası sanat fuarı Armory Show’da yer alacak olan ‘İntikam’ adını verdiği resmini New York’a uğurladık beraberce. Resimlerinin insanlarla arkadaş olmasını isteyen bir ressamın ‘İntikam’a vurduğu son fırça darbelerine tanık olmaya ve resminin söylediği şarkıya kulak vermeye ne dersiniz?

röportaj. Seda Yılmaz

Nişantaşı’ndaki evinin kapısını çaldığımda Leyla Gediz büyük bir heyecan içinde karşılıyor beni. Kapıyı açar açmaz özenle seçtiği kelimelerden oluşturduğu kocaman fiyonklu bir buket sunuyor. Telaş içinde bir resmi bitirme aşamasında olduğunu ve ona biraz zaman verebilirsem çok mutlu olacağını söylüyor. Yarım saatlik zaman diliminde resmini bitiremeyince de ‘İntikam’ resminin son rötuşlarıyla uğraşırken sohbetimize başlıyoruz. Leyla’nın fırçası resmin gölgelendirmesini yaparken ‘İntikam’ Frank Sinatra’nın ‘New York, New York’ şarkısını söyleyerek eşlik ediyor ona. ‘Haber salın/Bugün buradan ayrılıyorum/New York’un bir parçası olmak istiyorum” diye mırıldanıyor. Fırça resmin üstünde dans ediyor. Leyla da başlıyor resmin hikayesini anlatmaya.
“Bu resmi beni aldatan erkek arkadaşımın ruhundan kurtulmak için yapmaya başladım. Onun çalıştığı yerde resimdeki bu şişme iskelet asılıydı. Ondan ayrıldıktan sonra bu iskeletin fotoğrafını buldum. Beni aldatan adamı içimde öldürmenin en iyi yolu bu iskeleti resmetmekti” diyerek söze başlıyor Leyla Gediz. Sonra heyecanla Galerist olarak New York’taki Armory Show’a ilk kez katılacaklarını anlatıyor. Armory Show’dan sonraki durağı Brüksel’de doğum günü 20 Nisan’da açılacak olan sergiden bahsediyor. Kurulduğu günden bu yana çağdaş sanatın Türkiye’deki kalelerinden biri olan Galerist’te eserleriyle yer alan Leyla, Haziran ayında aynı galeride küratör olarak karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Birlikte görmeye alışık olmadığımız sanatçıları Galerist çatısı altında bir araya getireceğini söylüyor.
1974 doğumlu Leyla Gediz’in sanat yolcuğu 18 yaşında gittiği Londra’da Londra Üniversitesi ve Slade Güzel Sanatlar Okulu’nda aldığı resim eğitimleriyle başladı. Ardından Goldsmiths College’da görsel sanatlar alanında yüksek lisans yaptı. Türkiye’ye döndükten sonra ilk kişisel sergisi olan ‘Sahte Özgürlük Sergisi’ni 2002 yılında Galerist’te açtı. Bu sergiyi 2003’te ‘Sır Küpü’ ve 2005’te ‘Üniforma’ sergileri izledi. Galerist’le birlikte Madrid Arco, Basel ve Frieze gibi dünyanın en önemli modern ve çağdaş sanat fuarlarına katılma şansına sahip oldu. Madrid Arco’da sergilenen eserleriyle Los Angeles’taki Roberts&Tilton Gallery’nin yöneticisi Benneth Roberts’ın dikkatini çekti ve geçtiğimiz Kasım ayında aynı galeride ‘Yolcu’ adlı kişisel sergisiyle yer aldı.

Leyla’dan hikayeler
Leyla Gediz’in yaptığı her resmin altında yaşadığı kişisel bir hikaye hınzırca göz kırpar bizlere. Bu hikayeleri keşfetmekse o kadar kolay değil. Fotoğrafları dönüştüren, sembollerle çalışan ve sembollere yeni anlamlar yükleyen Gediz, resim yapma tekniğini ‘lucid dreaming-bilinçli rüya görme’ olarak tanımlıyor. O yarı-farkındalık halinde fırçasını oynatıp harikalar yaratırken bizler de onun resimlerinde hayatına dair ipuçları yakalamaya çalışırız. ‘Sır Küpü’ sergisinin katalog metni Leyla’nın resimlerinin alamet-i farikasını ortaya koyar: “Leyla Gediz'in resimlerinde bir şeyler oluyor. Tanıdık gelen ama bütünüyle de kavranamayan şeyler. Resimler bazı ipuçları taşıyor ve siz o ipuçlarının izinde kısa bir gezintiye çıkıyorsunuz. Sanki bir tur atıp geri dönüyorsunuz. Bir temas, bir bağlantı kuruyorsunuz ama tam olarak emin olamıyorsunuz: kim, nerede, nasıl ve ne?” İzleyiciyi cezbeden de Leyla’nın resimlerinin geçmiş harmanlı sırlarla örülü doğası.
“Resme ilk başladığımda daha çok geçmişle uğraşıyordum. Fakat zamanla resimlerim geleceği tayin etmeye başladı. Resmini yaptığım şeyler gerçekleşmeye başladı. Bu ara geçmişle de gelecekle de çok uğraşmıyorum. Tamamen şimdiki zamanla ilgileniyorum. Ama geçmişin de şimdiki zamanın içinde yer aldığını biliyorum. Dolayısıyla, bir anlamda resimlerimde geçmiş, şimdiki zamanın içine sızıyor” diyor. Bilinç düzeyinde düşünmese de resimleri geçmiş zamandan öğeleri barındırıyor içinde. Ablasının bir portresini çizerek ona ‘Penisilin’ ismini vermesinde de bu öğelerin etkisi var. “İnsanlar portreye bu ismi koymamın nedeni anlayamadılar. Ablam küçükken bünyesi çok zayıf olduğu için her akşam penisilin iğnesi olurdu. Bunun için de ablam dendiğinde ilk aklıma gelen şey penisilin. Resme en çok uyan ismin bu olduğunu düşündüm” diyerek açıklıyor ‘Penisilin’in hikayesini.

Mekanla resmin mutlu birlikteliği
Leyla resimlerine seçtiği isimlerle ve onları sergileme biçimiyle daima şaşırtır bizleri. Ayağına uymayan Pretty Fit marka ayakkabılarını resme uyduran bir ressam o. Dille, kelimelerin taşıdığı farklı anlamlarla ve mekanla oynar. Özellikle ‘Üniforma’ sergisinde Leyla’nın oyunbaz yüzüyle karşılaşırız. Bu sergiyle üniforma kavramını tersten okuyarak resim sanatında özgür olmanın önemini vurgular. “Sergideki üniforma dayatılan bir şey olmaktan çok benim giymeyi tercih ettiğim bir üniformaydı. Ressam üniformasını gönüllü olarak giyiyorum. Ben o üniformanın içinde mutluyum. Yani, giydiğimiz üniformayı benimseyebiliriz” diyor sergiyi anlatırken. Ayrıca, bu sergide resmin içinde ve dışında kalanları bir bütün olarak ele alır Leyla Gediz. Mekanı sergiden ayırmak yerine, serginin bir parçası olarak görür. Mekan ve formun birbirinin ayrılmaz parçaları olduğunu düşünmesi Leyla’yı enstalasyona bir adım daha yaklaştırır. Mekandaki ağırlık merkezi olarak gördüğü resmin mekanla iletişimine daima kulak vererek sergilerini bütüncül bir bakış açısıyla tasarlar.
Leyla bütüncül bir bakış açısına sahip olsa da her şeyi baştan tasarlayan bir sanatçı değil. Bu da onun tekniğini ve resimlerini daha spontane hale getirir. ‘Resimlerin kendi otonomisi olduğuna inanıyorum. Bunun için de resme bir düşünceyle başlayıp çok farklı bir sonuçla bitirebilirim. Resmi yaparken benim tahayyül bile edemeyeceğim bambaşka şeyler çıkıyor karşıma” diyor Leyla.
Karşısına çıkan bambaşka öğeleri tuvaline buyur eder. Evinde olduğu gibi tuvalinde de misafirperverdir. Önceden saptamadığı öğeler Leyla’nın misafirperverliğinden o kadar etkilenir ki resmin sonunda onu şaşırtarak şükranlarını sunarlar. “Önceden belirlemediğim şeyler resmin içinde karşıma çıkıyor. Bunların ortaya çıkması benim için de sürpriz oluyor. Bu anlamda kendi resmim beni şaşırtmış oluyor” demekten çekinmiyor. Onu en çok şaşırtan resimlerden biri ‘Üniforma’ sergisindeki ‘Kuşlar’ resmi. “Bu resme başladığımda politik bir resim yapma iddiasında değildim. Avusturya Lisesi’nde okurken Aristophanes’in ‘Kuşlar’ oyununu sahneledik ve ben bu oyundaki kuşlardan birini canlandırdım. Bir gün eski fotoğrafları karıştırırken bu oyundan bir fotoğraf çıktı karşıma. Beni çok etkileyen bu fotoğrafın resmini çizmeye karar verdim. Yola çıktığımda tek yapmak istediğim oyundaki kuşları çizmekti. Atölyemde resmin üzerinde çalışırken tuvalde bir anda çarşaflı kadınları gördüm. Herkesin ilk bakışta gördüğü çarşaflı kadınları benim görmem resmin ortalarında gerçekleşti” diyerek yaşadığı şaşkınlığı dile getiriyor Leyla.
Tam bu sırada Leyla’nın üzerinde çalışmakta olduğu ‘İntikam’ resminin gür sesi Leyla’nın sesini bastırıyor. “Sıkı dur New York ben geliyorum” diye haykırıyor ve dans etmeye başlıyor ‘İntikam’ın neşe içinde söylediği ‘New York, New York’ şarkısı eşliğinde. “Bunun nasıl bir duygu olduğunu anlatamam. Bir resmi bitirdiğim anda ayaklarım yerden kesiliyor” diyor.

Dr Jekyll ve Mr Hyde
Kendisini hayalperest ve yaşam coşkusu olan bir ressam olarak tanımlayan Leyla Gediz’in yerden kesilen ayaklarını izlerken havaya saçtığı pozitif enerji bulutlarını yakalamaya çalışıyorum. “Benim etrafına neşe saçan pozitif bir insan olduğumu düşünen bir insan güruhu var. Bunun sebebi çok arkadaş canlısı ve sosyal bir insan olmam. İnsanlarla paylaşım içinde olmayı çok seviyorum. Çevremdeki insanlar sayesinde etrafıma neşe saçan bir insan oluyorum. Bu anlamda da insanlara bağımlıyım” diyor. Leyla, işini çok ciddiye aldığı ve kusursuzluğun peşinde koştuğu için çalışırken çok farklı bir insan oluyor. Bu durumu da Dr Jekyll ve Mr Hyde sendromuna benzetiyor. “Bütün gün çalışıp resmin zorluklarıyla mücadele ederken kendimle de mücadele ediyorum. Çıtalarımı hep çok yükseğe koymam o çıtalara ulaşmak için çok çalışmam gerektiği anlamına geliyor. Bu mücadele esnasında da arkadaşlarımın çok sevdiği neşeli ve pozitif Leyla olamıyorum. Bir anda biraz stresli, sıkıntılı ve yabani bir insana dönüşebiliyorum. Ressam olduğum için bu değişimi yalnız başıma yaşıyorum. Dışarıda ne kadar sosyalsem, atölyemde de o kadar yalnız olmayı tercih ediyorum” diyerek açıklıyor atölyesindeyken yaşadığı değişimi.
İnsanlarla etkileşim içinde olmayı seven Leyla, resimlerinin de insanlarla iletişim kurmasını istiyor. Bunun için de resimleriyle arasına mesafe koymuyor. Resmin insanın kişiliğini gözler önüne seren ve hayatına dair ipuçları veren doğası onu korkutmuyor. “Her ne kadar hepimiz kendi bacağımızdan asılıyor olsak da, dertlerimiz ortak. Acıya tatlı katarak resimlerimle insanlara ‘Senin halinden anlıyorum’ demeye çalışıyorum. Resimlerimin insanlarla arkadaş olmasını istiyorum” diyor. Bu resimler size müthiş bir yolculuğun gidiş biletini de sunuyor. Yolculuk sırasında tek yapmanız gereken gözlerinizi dört açmak. Görsel şölenin alt metinlerine doğru yapacağınız bu yolculukta kendiniz ve belleğinizle yüzleşmeye hazır olun.

No comments:

Post a Comment