İlk kez 1926 yılında Coco Chanel tarafından yaratılan ve modanın gel-gitlerine karşı koyarak kült mertebesine erişen küçük siyah elbise, bu kez Afganistan kökenli İngiliz moda tasarımcısı Osman Yousefzada’nın yorumuyla karşımıza çıkıyor.
Osman Yousefzada’nın kıyafetlerle arasındaki tutkulu ilişki çocukluğuna dayanıyor. Londra’daki evlerinde terzi annesi dikim yaparken Osman da kız kardeşlerinin bebekleri için kıyafetler dikerdi. Yousefzada, Afganistan kökenli ailesinin beklentilerini karşılamak üzere Cambridge Üniversitesi’nde eğitim aldı ve yatırım bankacılığı yapmaya başladı. Üç buçuk yıl bu alanda çalıştıktan sonra hayallerinin peşinden koşmaya karar verdi. Moda tasarımı eğitiminin ardından kendi deyimiyle ‘zamansız’ kıyafetler tasarlamaya başladı. Drape ve kesim ustası Yousefzada, kadın vücudunu bir heykelmiş gibi gösteren keskin hatlara sahip tasarımlarını etnik öğelerle birleştirdiği için etnik mimar olarak anılıyor.
Mango için küçük siyah elbise koleksiyonu hazırlamak senin fikrin miydi?
Mango, ilkbahar-yaz şovuma sponsor olmayı teklif ettikten sonra onlar için bir koleksiyon hazırlama fikri ortaya çıktı. Zaten doğru markayla ortaklaşa çalışarak tasarımlarımın daha geniş bir kitleye ulaşmasını istiyordum. Mango’nun da bunu gerçekleştirmek için çok iyi bir marka olduğunu düşündüm. Küçük siyah elbise koleksiyonu yaratmaksa tesadüfen ortaya çıktı. Amerikan Vogue dergisi senin küçük siyah elbiseyi yeniden icad ettiğini yazdı.
Kült statüsüne ulaşmış olan bir elbiseyi yeniden yorumlamanın zorlukları oldu mu?
Kısıtlı bütçeyle üretim yapan genç bir tasarımcı olduğum için kumaş seçeneklerimin de sınırlı olmasına alışkınım. Bu yüzden her koleksiyonumda ağırlıklı olarak siyah renge yer veriyorum. Küçük siyah elbiseye yorum katmak zorlu olsa da çok keyifliydi. En azından tecrübelerime dayanarak siyah kumaşa nasıl farklılık katılacağını biliyordum. Sonuçta yarattığım koleksiyon o kadar başarılı oldu ki satışa çıktığı anda raflar boşaldı.
Küçük siyah elbiseyi nasıl yorumladın?
Küçük siyah elbise zamansız bir klasik. Ben de tasarımlarımla daima o zamansızlık hissini yaratmaya çalışıyorum. Hiçbir zaman cicili bicili kıyafetler tasarlamadım. Mimari detayları olan, vücuda bir heykel görünümü veren tasarımlar yapıyorum. Bu koleksiyonu tasarlarken de kendi tasarımlarımda izlediğim yoldan gittim.
Kendi koleksiyonlarında olduğu gibi küçük siyah elbise koleksiyonunda da Afgan kökeninin etkisi oldu mu?
Tasarımlarımın etnisiteyle yakın bir ilişkisi olduğu su götürmez. Vogue dergisinin beni etnik mimar olarak adlandırmasının sebebi de bu zaten. Afgan kökenim bu koleksiyon için de ilham kaynağı oldu tabii ki.
Mango, bir önceki sezon Penelope ve Monica Cruz kardeşlerle birlikte çalışarak onların tasarladığı koleksiyonu satışa sundu. Onlar ünlü oldukları için böyle bir işbirliği yaptılar, sen ise moda tasarımcısı olduğun için. Mango’nun onların ardından sana yaklaşmasından rahatsızlık duydun mu?
Markalar, satışlarını artırmak için ünlü isimlerle birlikte çalışıyor ve bunu doğal karşılıyorum. Benim koleksiyonumla onlarınki arasında çok büyük bir fark var. Tasarım yapmak benim için çok doğal bir şey, hayatımın bir parçası.
Modadan ziyade tasarım fikriyle koleksiyonlarını yaratıyorsun. Bu düşünce tarzı yarattıklarına nasıl yansıyor?
Tasarımlarımı form ve fonksiyon üzerine kuruyorum. Kumaşın vücudu ne şekilde sardığı benim için çok önemli. Daima vücudu daha güzel gösterecek tasarımlar yapmaya çalışıyorum. Bunu yaparken de tasarımlarımın belirli bir forma sahip olmalarının yanı sıra fonksiyonel olmalarını da hedefliyorum.
Farklı kültürlerden aldığın motifleri tamamen yeni ve modern bir şekilde yorumlayarak tasarımlarına katımayı nasıl başarıyorsun?
Bunu söylersem sırrımı açıklamış olurum. Sadece uyumsuzlukları çıkarıp istediğim formu yakaladığımı söyleyebilirim.
Farklı bir kültürel geçmişe sahip olmak tasarımlarını nasıl etkiliyor?
Hiçbir zaman aidiyet duygusu taşımadım. Bir yere aidiyet hissetmediğinizde gözlemlemenin daha kolay hale geldiğini düşünüyorum çünkü ancak o zaman bir yabancı gibi hissediyor ve gözünüzü dört açıyorsunuz.
Kesim ve drape konusunda oldukça başarılısın. Bu yüzden işlerin bir mimari yapıyı andırıyor. Yine de tasarımların çok feminen. Tasarımlarınla feminenliği mi yoksa seksiliği mi desteklemeyi hedefliyorsun?
Güçlü silüetler yaratmayı seviyorum. Bu yüzden tasarımlarım keskin hatlara sahip. Farklı kesimlerle hem feminenliği hem kadınsılığı vurgulamaya çalışıyorum.
İlkbahar-yaz koleksiyonunu nasıl tanımlıyorsun?
Koleksiyonu tasarlamaya başladığında dayanak noktaların nelerdi?Koleksiyon, kabilelere ait öğelerle Bauhaus etkisinin bir araya getirilmesiyle ortaya çıktı. Koleksiyonu en iyi özetleyen Amerikalı mimar Louis Sullivan’ın ünlü cümlesi “Form, fonksiyonu takip eder.” Bu yüzden, koleksiyondaki her parçayı tasarlarken onun nasıl bir amaca hizmet edeceğini düşündüm.
Son iki koleksiyonunda geçtiğimiz sezonlardan farklı olarak volüme yer verdin. Tasarım anlayışın farklı bir yöne doğru mu yol alıyor?
Hacimli kesimlerle sert ve keskin hatları karıştırmaya başladım. Bu ‘body conscious’ tasarımlarımdan vazgeçtiğim anlamına gelmiyor. Belli belirsiz hacimlerle de vücudun heykelsi duruşunu öne çıkarabiliyorum.
Modanın geleceği konusunda neleri öngörüyorsun?
Bence gelecekte Selfridges’e alışveriş yapmaya gittiğinizde bir makinenin içine gireceksiniz. Ölçülerinizi alan makine, sizin seçtiğiniz kumaşlarla istediğiniz kıyafeti anında dikip hazır hale getirecek. Yine de el yapımı giysiler her zaman var olacak.
Önümüzdeki sonbahar-kış sezonu için hazırladığın koleksiyon Vakko’da satılmaya başlayacak. Bu koleksiyonun teması nedir?
Japon ve Budizm etkilerinin görüldüğü koleksiyona ‘İlahi Göçebeler’ adını verdim. Bu koleksiyonda ilk kez katmanlı kesimlere yer verdim. Tasarladıklarım kat kat görünse de vücut hatlarını vurguluyor.
No comments:
Post a Comment