25/02/2009

İyi ki doğdun BARBIE!


50. yaşgünü kutlaması çerçevesinde New York Moda Haftası’nda Barbie’nin şerefine bir moda şovu düzenlendi. Rüya kadın, uzun yıllar sonra ilk kez bir röportajda Barbie’nin merakımızı celb eden dünyası hakkındaki tüm bilinmeyenleri benimle paylaşmayı kabul etti.


Gerçek isminiz Barbara Millicent Roberts’ı. Size ‘Ms Roberts’ diye mi hitap etmeliyim?
Bu kadar resmiyete ne gerek var? Yakınlarım gibi sen de bana ‘Babs’ diyebilirsin.
Doğumgünün şerefine New York Moda Haftası’nda bir defile düzenlendi. 50 farklı tasarımcı seni hayal ederek rengarenk kıyafetler tasarladı. En çok hangi kıyafeti beğendin?
Betsey Johnson’ın eteği kocaman farbalalardan yapılmış gibi görünen tütülü elbisesine hayran kaldım. Bir de kadınların ayaklarını içine sokmak için birbirleriyle yarıştığı Christian Louboutin ayakkabılar muhteşemdi. Defile sonrasında beni hayal ederek şeker pembesi stilettolar tasarladığı için Christian’a teşekkür ettim.
Şimdiye kadar Burberry, Versace ve Christian Lacroix gibi birçok ünlü markanın kıyafetlerini giydin. En çok beğendiğin tasarımcı hangisi?
Hayatım, tasarımcılar arasında seçim yapmak çok zor benim için. Ben kıyafetler için yaratılmışım. Güzel kıyafetler tasarlayan her tasarımcıyı beğeniyorum.
Kenneth Cole, defilede yıllar önce ayrıldığın sevgilin Ken’le seni bir araya getirdi. Tabii podyumda yürüyen Ken’in kendisi değil, bir modeldi. Ken’le tekrar birlikte olma ihtimaliniz var mı?
Asla. Karşıma çıkan potansiyel erkek arkadaş adaylarını değerlendirmek istiyorum. Artık Ken için gözyaşı dökmeyecek kadar olgunlaştım.
Yaşın 50’ye gelmiş olmasına rağmen hala çok genç görünüyorsun. Sırrın nedir?
50 yaşın yaşlı olduğunu mu ima etmeye çalışıyorsun? Hayatımın baharındayım henüz. Genç görünme sırrımı seninle paylaşacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun.
Cildin hala çok gergin. Hiç botoks yaptırdın mı? Estetik operasyonlarla aran nasıl?
Bende yaşlanmama geni var. Botoksa da estetiğe de hiç ihtiyacım olmayacak.
Sürekli bakımlı olmayı nasıl başarıyorsun?
Bakımlı olmak bir başarı değil ki. Her kadın bakımlı olmak zorunda. Yoksa çirkin ve yaşlı bir kadın olarak bu hayata veda edersin. Aman Tanrım daha kötü ne olabilir?
Şimdiye kadar 100’den fazla meslek icra ettin. Astronot, itfaiyeci, hemşire, hostes ve politikacı gibi birbirinden farklı mesleklerde çok başarılı oldun. Yeni kariyer hedeflerin var mı?
Tek hedefim koluma sevgilimi takıp Maldivlere gitmek.
Aptal sarışın miti hakkında ne düşünüyorsun?
Esmerler sarışınlar kadar dikkat çekici olmadıkları için bu yalanı uydurmuşlar. Ama tüm esmerlere kötü bir haberim var. EQ’umu ölçtürdüm ve çok yüksek çıktı.
IQ demek istedin sanırım?

Aman ne fark eder işte. EQ’yla IQ arasında harf farkından başka bir şey yok ki.

11/02/2009

Who needs a lover?


Who says 'We need a lover on Valentine's Day'? All I desire is a pair of Lady Dragon jelly shoes. That's what I call love at first sight (:

Tim Walker kareleriyle rüyalar diyarına yolculuk
























Tim Walker’ın deklanşöre bastığı her anın sonunda ortaya çıkan fotoğraf kareleriyle rüyalar alemine dalmak için 10 sebep:
*90’lı yıllların başında British Vogue’da staj yaparken Vogue arşivlerinin içinde kaybolma fırsatını yakalamış talihlilerden biri Tim Walker. Bunun için fotoğraflarında, Norman Parkinson ve Cecil Beaton’a has tatlı romantizmin izlerini buluyoruz.


















*Walker, fotoğrafları rüyada olma haliyle ilişkilendiriyor.
*Her fotoğraf karesi bazen patlayan, bazen flu renkleriyle sizi anlattığı öykünün parçası olmayı arzulatacak kadar davetkar.
*British heritage’a sadık kalarak ürettiği her kareyle yemyeşil kırları ziyaret etmiş gibi hissettiriyor kendimizi.
*Bilinçdışı ve rüyalarla sıkı fıkı ilişkisi olan sürrealizm etkisi Tim Walker fotoğraflarının çikolata sosu gibi. Bir evi fotoğraflarken kütüphane odasına koskocaman bir kayık koymak veya çadırlar yerleştirmek kimin aklına gelebilir ki? Siz hiç dallarından pastalar, kekler sarkan ağaç gördünüz mü? René Magritte yaşasaydı bu fotoğrafları kıskanabilirdi.
*2005’te Vogue’da yer alan ‘Fashion Pantomime’ adlı moda çekimi için Walker’ın ihtiyaç listesinde yer alanlar şöyleydi: 80 tane beyaz tavşan, 20 balerin, 17 kaz, 250 devekuşu yumurtası, 20 çam ağacı ve bir adet Rolls Royce. Vogue ekibi, Walker’ın Rolls Royce’u ne hale getireceğini bilemedikleri için kiralamak yerine satın almayı tercih etmişler.
*Kolaj yapan herkesin hayal dünyasına hızla geçiş yapabilme yetisine sahip olduğu bir gerçek.
*Walker, renkleri o kadar büyüleyici bir şekilde kullanıyor ki fotoğraflara baktığınızda mutluluk aşısı yaptırmış gibi hissediyor insan. Sanki gökküşağı filtreden geçirilip fotoğraf karelerinin içine enjekte edilmiş.

*Kolaj defterine Roald Dahl’ın “Watch with glittering eyes the whole world around you because the greatest secrets are always hidden in the most unlikely places” sözünü yazan birine hayran olmamak namümkün. Dahl ve Walker’dan çıkarttığım ders: “Hem uyanıkken, hem de rüyadayken gözler dört açılmalı.”


04/02/2009

Thom Browne Fabrikası

Mad Men’in Don Draper’ına karşı ‘yoğun’ hisler beslediğimden mi, yoksa evvel ezel bir Clark Kent hayranı olduğumdan mı bilinmez Thom Browne’un 2009-2010 sonbahar-kış koleksiyonunu sunuş şekline bayıldım. Her yıl Floransa’da düzenlenen Pitti Imagine Uomo fuarınının konuğu olan Browne, tornadan çıkmış gibi görünen 40 adet mankenle gerçekleştirdi moda şovunu. Mankenlerin en önemli özellikleri aynı saç modeline ve gözlüklere sahip olmalarının yanında tıpatıp aynı kıyafetleri giymiş olmalarıydı. Fabrikasyon mankenler, masalarının başına oturup senkronize bir şekilde Olivetti Lettera 32 model daktilolarının tuşlarına vurmaya başlarlar. Patronlarının zile basmasıyla birlikte çalışmayı bırakıp evrak çantalarından çıkardıkları sandviçlerini yemeye koyulurlar. Çıkış zili çaldığında camel rengi trençkotlarını giyip ofisi-şov alanını-terk ederler.
Bu şovla, hayran olunası tasarımların yaratıcısı Thom Browne’un Amerikalı olmasına rağmen tam bir İtalyan gustosuna sahip olduğana bir kez daha tanık oldum. Kesimlerdeki lazer bıçakla kesilmiş etki ve slim kuplar Browne’un tasarım dilinin ayrılmaz birer parçası. Zaten, tasarımcı ‘tailored’ kesimler ortaya çıkarmada Savile Row terzileriyle yarışacak yetenekte.

01/02/2009

Aksesuar dünyasının sürreal kahramanı

Dudak ve ruj şeklinde broşlar, hediye paketi görünümlü çantalar, istiridye cüzdanlar... Emel Kurhan’ın hayal dünyasının ürünü olan her şeye bayılmamak elde değil. İşte bu yüzden iflah olmaz bir Emel Kurhan hayranı olduğumu itiraf etmenin vakti geldi.

Emel Kurhan’a hayranlığım, yüzümü ergenlik sivilceleri bastığında Take That ve Backstreet Boys gibi boy band’lere karşı hissettiğim tapınma halinden farklıydı. Renkli dünyamın hislerine tercüman olan marka Yazbukey’in yaratıcısıyla ilk kez 2005 yılında bir moda dergisinin düzenlediği partide karşılaştım. O zamana kadar ablası Yaz’la birlikte tasarladığı aksesuarlara kalbimi kaptırmış, Emel’i de zihnimin ‘sürreal karakterler’ kategorisine çoktan yerleştirmiştim. Partide yanına yaklaşıp hayranlığımı sözcüklere döktükten sonra giydirdiği Coca Cola şişesinin fotoğrafını mail kutumda bulunca onun ‘şişkin ego’ hastalığından muzdarip tasarımcılardan olmadığını anlamıştım. Nişantaşı sokaklarında Yazbukey for Mavi çantamla yürürken karşılaştığımızda beni Starbucks’a kahve içmeye davet ettiğindeyse Emel’in biz ‘fani’lerden biri olduğuna inandım.

Hiç hayranlık duyduğun bir ünlü oldu mu? Duvarlara posterlerin asıldığı ‘ergen hayranlığı’ evresinden geçtin mi?
Çocukken Gene Kelly’yi cok severdim. Bir de Michael Jackson hayranıydım. Ama duvarlara posterler astığım bir dönem olmadı.

Şimdiye kadar hiç yolda durdurup ‘Ben sizin hayranınızım’ diyen oldu mu? Böyle şeyler olduğunda nasıl tepki veriyorsun?
Hayranlığını ifade edenler oluyor ve bu çok hoşuma gidiyor. Bir insanı beğendiğini söylemenin çok zor ve cesaret isteyen bir şey olduğunu düşünüyorum. Beni tanıyıp durduran insanlara her zaman vakit ayırıyorum. Bazen ne iş yaptığımı bilmeden de durduranlar oluyor.

Bunun nedeni saçının kesiminin ve giyim tarzının çok kendine has olması bence. Bu durum hayranlarının sayısının artmasına sebep oluyor mu?
Hayranları bilmem de Beyoğlu’nda bana benzeyen birkaç kız varmış. Arkadaşlarım uzaktan görüp ben olduğumu sanıyorlarmış. ‘Mini me’lere bir mesajım var: ‘Benim saçım heralde 1000 sene daha böyle kalır. O yüzden saç modelinizi değiştirin.’

Ne kadar zamandır böyle saçların? Nereden aklına geldi böyle cesur bir model?
Saçlarım bir dönem çok uzundu. Sıkıntı bastığı bir anda onları küt kestirdim. Ardından bir cinnet anında tekrar saçlarımı kestirmeye karar verdiğimde ablam Yaz kendisi kesmeyi teklif etti. 2001 yılından bu yana aynı modeli kullanıyorum ve her zaman erkek berberine gidiyorum.

Erkek berberi mi? Neden?
‘Röfle ister misiniz? Kaşlarınızı alalım mı?’ gibi sorularla karşılaşmamak için. Ayrıca, bu modeli en iyi erkek berberleri kesebiliyor. Nişantaşı’ndaki Kuaför Sadettin’e gidiyorum. Saçımı kesmesi 7 dakka sürüyor.

Yüzü tanınan bir insan olmak seni sürekli ilgi odağı haline getiriyor mu?
Hayır, gayet anonim bir hayat sürüyorum.

Bir keresinde büyüyene kadar hayatı masal, kendini de masal kahramanı sandığını söylemiştin. Masalının ismi nedir?
Chihuahualarin sihirli dünyası.

Benim için müthiş bir ilham kaynağısın. Başka kime ilham perisi olmayı isterdin?
İlham perisi olmak hoşuma gitti. Bunu kendime meslek edinebilirim.

‘Call me darling’ broşu, ‘Tic Toc’ kolyesi, ‘Blind Mouse’ çantası ve daha birçok oyunbaz, kitsch ve sürreal tasarımın yaratıcısısın. Bunları yaratmak için hayal dünyanı nelerle besliyorsun?
Antenlerimi hep açık tutmaya çalışıyorum. Aslına bakarsan birçok şeyle besleniyorum. Sevgilim Fatih benim için büyük ilham kaynağı. Ablam, arkadaşlarım, eski Amerikan müzikalleri, köpeğim Kumpir, sanat, seyahet etmek, kanaviçe ve sinema da bana ilham veriyor. Yeni ve ilgimi çeken herşeyi kaydetmeye çalışıyorum.

Kendini hikaye anlatıcısı olarak tanımlıyorsun. Tasarladıklarınla ne tür hikayeler anlatmak istiyorsun bizlere?
Hayalini kurduğum her şeyin hikayesini anlatabilirim. Bunu illa tasarım yoluyla da yapmam gerekmiyor. Hikayelerimin en önemli özellikleri sarkastik ve eğlenceli olmaları. Hepsinde mutlaka pozitif bir yön olmasına da özen gösteriyorum.

Tasarımlarının modaya dil çıkaran bir yanı olduğunu düşünüyorum. Bir yandan modayla dalga geçen bir yandan da zamansız olma özelliğine sahip şeyler tasarlamayı nasıl başarıyorsun?
Sanırım tüm modacı ve tasarımcılardan kopuk olduğum için tasarımlarımın kendilerine özgü bir dili oluyor. Tasarımcı kelimesi bana fazla iddialı geliyor. Önemli olan bir titre sahip olmak değil. Tutarlı bir şekilde yaratıcı ve üretken olmanın önemine inanıyorum. Benim en çok değer verdiğim şey zamanda yer almak ve tarihe geçmek. Moda olmak gibi bir kaygım yok.

Uzun yıllar Paris’te yaşadın. Kendini bir İstanbullu gibi mi, yoksa Parizyen gibi mi hissediyorsun?

İstanbul’da yaşayan bir Parizyen gibi hissediyorum.
Time Out Şubat'09