26/11/2009
Londoncallinglondoncallinglondoncalling
24/11/2009
Papatyalar açarken
Seeing spots
Gözlerimin önünde puantiyeler belirmesi iyiye dalalet. WGSN'de ilkbahar-yaz 2010 koleksiyonlarını hatmederken Chris Benz'in rengarenk puantiyeleriyle karşılaştığımdan olsa gerek. Kocaman yuvarlaklar mini ebatlılarla kol kola girmiş. Hınzır bir yanı var bunların. Her daim gülümsetiyorlar beni.
Puantiyesiz bir Comme des Garçons koleksiyonu düşünülebilir mi? Asla!
22/11/2009
19/11/2009
Feeling green
18/11/2009
Organik senfoni orkestrası konseri
14/11/2009
Under Construction
08/11/2009
2 ters, 1 düz
07/11/2009
Cherry cherry lady
03/11/2009
Ceketini giy, üşürsün
Less vs. MORE
02/11/2009
Moda başkenti olma çabaları
2100 yılında modanın başkenti olma yolunda elimizden geleni ardımıza koymuyoruz. Nur topu gibi bir ‘Fashionable İstanbul’umuz oldu.
Moda ve etrafını saran mitlere uzaktan baktığınızda göz kamaştırıcı giysiler, muhteşem güzellikte kadınlar ve hedonizmin dorukta olduğu partiler görüyorsunuz. Fashionable İstanbul’un kapanış defilelerine (Vivienne Westwood ve Missoni) ve Anjelique’teki after party’lerine katılmış biri olarak modayı büyüteçle göstermek boynumun borcu. Aslında tüm dev moda haftaları sona ermişken bize dünya modasının kırıntıları kaldı ama olsun. Türk modasının ‘ileri gelenleri’ yapılı saçları ve gece elbiseleriyle ön saflardaydı (front row olarak okuyunuz). Dünyada bu sıralara Hollywood ünlüleri ve moda editörleri konuşlanırken bizde bilmem kimin karısı kontenjanından ön sırada olmak bir statü sembolüydü. Hem defilelere ön sıradan, hem de partiye canı gönülden katılan iki yaşlı teyzenin kimliklerine dair sır perdesini aralayamadım. Defilelerin gerçek bir podyumda, gerçek modellerle (aralarında Lily Donaldson ve Jessica Stam’in bulunduğu bir model güruhu) yapılması güzeldi tabii. Siyahların hakim olduğu alanda podyumun her yerinin aynalarla kaplanması derinlik hissi yaratmıştı. Ancak daha önce gördüklerimizin ısıtılıp tekrar sunulmasını pek sevmedim. Defileler üzerine ahkam kesme işini ülkemizin nadide ‘moda kalemleri’ne bırakarak geceden detaylara geçiyorum. Dame Viv, turuncu saçları ve aynı turunculuktaki elbisesiyle her zamanki İngiliz egzantrikliğindeydi. Örgücü Missoni’nin varisi Angelo Missoni ve çocukları tipik bir İtalyan ailesi profili çizdiler. Bruce Willis, Missoni defilesi başlamadan biraz önce çadıra girdiğinde tüm flaşlar patlamaya başladı. Anjelique’te yakından gördüğümde aklımdan tek bir soru geçti “Mavi Ay’dan bu yana saçlarını kazıtmak dışında yüzünde tek bir deformasyon olmamasını neye borçlu acaba?” Anjelique, modeller ve ünlü isimlerle epey şenlikliydi. Giriş katta Elle dergisinin partisi vuku bulurken üst katta çok özel isimlerin davetli olduğu bir başka parti vardı. Meraklı moda insanlarının gözü yukarıdaydı. Orada neler oluyordu? Aslında pek de bir şey olmadı. Missoni ailesi ve havarileri, Türk sosyetikleri ve yabancı model-DJ-ünsüz-ama-cool tipler oradaydı. Oğul Francesco Missoni’yle aynı masayı paylaşınca kendisinin şehrimizin güzelliklerinden ziyade güzel kadınlarla ilgilendiğine şahit oldum. Yan masadaki Lily Donaldson, yanındaki arkadaşıyla birbirlerine leblebi atma oyunu oynadı. Gecenin en çok eğleneni de 22 yaşındaki bu İngiliz modeldi bence. İçkiler su gibi akmadı, insanlar çılgınca eğlenmedi ve her taraftan moda fışkırmadı. Yine de moda şehrimizde durakladı ve bu duraklama vesilesiyle bir dolu partiye katılmak eğlenceli oldu.
(Time Out dergisinin Kasım sayısında yer almıştır)