05/03/2010

Aloise Corbaz'ın renkli düş bahçesi

Son Alman imparatoru II.Wilhelm’le yaşanan hayali aşkın tesiriyle şizofreninin kıyısında, akıl hastanesinde geçen bir hayat... Bu hayatın kahramanları, Aloise Corbaz ve ürettiği şaheserler oldu.


Aloise Corbaz’ın resimlerine bakmak, fantastik bir dünyaya balıklama dalmak demek. Bu dünyada, onun idealize ettiği benliği, teatrel sahnelerde resmedilmiş olarak karşımıza çıkar. Akıl hastanesinde gözetim altında tutulan Corbaz görünmez asla. Capcanlı ve rengarenk resimlerde, faytonlar, tahtlar, krallar, kraliçeler, çiçekler ve mücevherler göze çarpar. Corbaz’ın hayali aşkının emareleri olan bu motifler, daha çok kadın figürlerinde hayat bulur. Her resim, onun yaşamaktan ziyade düşlediği hayatın yansımalarıyla doludur. Çünkü o, deliliğiyle yaratıcılığı, düğmeyle ilik gibi birbirine geçmiş bir dahi.


1886 yılında İsviçre, Lozan’da doğan Corbaz, 11 yaşında annesini kaybettiğinde hayatının geri kalanını etkileyecek bir durumla karşı karşıya kaldı. Kontrol düşkünü bir ablanın himayesinde büyümesi hiç kolay olmadı. 25 yaşına geldiğinde bir rahibe aşık olması da. Bunu öğrenen ablası, mürebbiye olarak çalışması için onu Almanya’ya gönderdi. Corbaz, Alman imparatoru II.Wilhelm’in okulunda görev yaptığı sırada imparatora hayali bir aşkla bağlandı. Savaşın patlamasıyla birlikte Lozan’a geri döndüğünde psikolojik problemleri baş gösterdi ve 1918’de akıl hastanesine yatırıldı. 2 yıl sonra gizlice resim yapmaya başladığında diş macunu ve yaprakların suyu gibi enteresan malzemeler kullandı. Ortaya çıkardıklarını keşfeden ve onu destekleyen, doktorlarından Jacqueline Porret-Forel’di. Daha çok mum boyayla renklendirdiği resimleri, kağıt bulamadığı zamanlarda gazete, dergi ve kitap sayfalarının üzerinde vücut buldu. Forel bu durumu, “Gün geçtikçe daha da kötüleşmesine rağmen zihninde gizli bir gelişim söz konusuydu. Resimleri, yeniden yarattığı dünyasının mahzeni gibiydi. Aloise olmayı bırakıp, kendini yaratıcı ilan ediyordu” diyerek anlatıyor.


1964 yılındaki ölümüne dek tüm resimlerini akıl hastanesinde yapan Corbaz, bu yüzden ‘outsider art’ın en önemli temsilcilerinden sayılıyor. Her resimde kendini yeniden yaratan ve hayatını daha cazip kılmaya çalışan bir Corbaz’la karşılaşmak onun yaratıcılığının sınır tanımazlığını gösteriyor. Fransız sosyolog Jean Baudrillard’ın “Sanat, gerçekten ziyade ilüzyonla ilgilidir. Bir işin sanat eseri olarak kabul görmesi için bize ilüzyonun gücüyle ilgili bir şeyler söylemesi gerekir” sözleri, Corbaz’ın sanatını en iyi şekilde özetliyor aslında. Zira onun resimlerine bakıldığında ilüzyonun büyüsüne kapılmamak imkansız.

(Garanti Masters Online Magazine'in mart sayısında yayınlanmıştır)

No comments:

Post a Comment