1940'da Gezi Parkı
Dilimin Gezi'den başka şey konuşmaya yanaşmadığı, elimin Gezi'den başka şey yazmak istemediği günleri yaşıyorum. Gezi Parkı'nda olanlar hayatımın miladı. Olaylar patladığında İstanbul'dan uzakta olmanın kalbime yerleştirdiği tarifsiz acıyla birlikte anladım ülkemi ne kadar sevdiğimi. Bu ülkede nefes alan tüm insanları, tüm bitkileri, her şeyi ama her şeyi ne kadar önemsediğimi. Hem de olayların başlangıcından bu yana politik söylemlerde sık kullanılan "biz" ve "onlar" ayrımı olmadan!
Apolitik, içinde hiçbir milliyetçi duygu barındırmayan ben, Gezi Parkı'yla birlikte bir direnişçiye dönüştüm. Sokaklara çıktım ve "Her yer Taksim, her yer direniş" diye bağırdım. Twitter'dan sesimi duyurmaya çalıştım. Ana akım medyanın üstünü örttüğü gerçekleri daha çok insana ulaştırmak için elimden geleni yaptım. Gezi artık bir sembol. Özgürlüğün, sesini duyurmak isteyenlerin, birliğin, beraberliğin ve barışın sembolü... Ben de bu sembolle birlikte çok daha başka bir gözle bakıyorum yaşadığım ülkeye ve bu ülkenin insanlarına.
No comments:
Post a Comment