"Resepsiyonda kimseyi bulamazsanız şaşırmayın. Burası bildiğiniz otellerden değil. Lizbon'daki sarayınızda kalıyorsunuz." Palacio Belmonte'a vardığımda, bizi karşılayan Maria'dan bu cümleleri duydum. Zilini çalarak heybetli kırmızı kapısından içeri girdiğim bir otelin sıradanlıkla uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını tahmin etmiştim.
Palacio Belmonte, 15. yüzyıldan kalma bir saray. Saray deyince aklınıza gösterişli, vakarlı ve mesafeli bir mekan gelmesin. 10 odası bulunan sıcak, samimi ve rahat bir yerden söz ediyorum. "Bir sarayda nasıl böyle hissedilir ki?" diyebilirsiniz. Gelin anlatayım.
Öncelikle sizlere Frederic Coustols'u takdim etmek isterim. Altı yıl süren bir renovasyon çalışmasıyla Lizbon'a Palacio Belmonte'u kazandıran eksantrik ekolojist ve yatırımcı. Renovasyon için 26 milyon Euro harcaması değil onu eksantrik kılan, her gün bir kitap okuması, devamlı projeler üretmesi, sürdürülebilirlikle ilgili kafa yorması ve "İlişkilerin arkadaşlığa dönüştüğü her proje başarılıdır" demesi. 2000 yılında, Prens Charles'ın elinden The Urban Regeneration ödülünü alırken otelin renovasyonunda çalışan 65 kişiden birini beraberinde götürecek kadar alçakgönüllü bir adam Frederic. İnsana huzur veren, bilgece bir konuşma tarzı var. Kelimeler tane tane dökülüyor ağzından. Her kelimeyi yakalamak için kulak kesiliyorum. "1994'te burayı satın aldığımda çok kötü durumdaydı. Belmonte ailesinin üyelerinden bazıları halen burada yaşıyordu ama gerçekten çok bakımsızdı. Üzerinde yaşadığımız topraklar herkese ait. Bu saray benim için çok büyük bir sorumluluk çünkü yaşadığım toprağın bir parçası. Burayı geliştirme konusunda aktif rol oynuyorum" diyor. Eşi benzeri olmayan bir Lizbon tecrübesi sunuyor oluşu bile bu söylediklerini karşılıyor aslında.
Palacio Belmonte'da televizyon bulunmuyor. Otelin muhtelif yerlerinde toplam 4000 kitap var. Kitaplarla beraber müziğin de ruhun gıdası olduğu düşünüldüğü için odalara CD'ler ve müzikçalarlar konmuş. Dekorasyondaki her detay, ev hissiyatını pekiştiriyor. Kocaman bir ailenin üyelerinden biri gibi hissediyorsunuz. Kahvaltınızı ederken "aile büyükleri" Frederic veya eşi Maria masanıza gelip hal hatır soruyor. Şehri gezmeye çıkarken otelin kafesindeki garson Luis, Lizbon sırlarını sizinle paylaşıyor.
Eşsiz bir otel tecrübesi sunduğu için Palacio Belmonte'dan ayrılmak hiç kolay değil. Kapıdan çıkarken, bir gece önce Frederic'le yaptığımız keyifli sohbetten aklımda kalanları düşünüyorum. Her şeyin altından tek başına kalkıyor oluşuyla ilgili: "Zaman alıyor. Tam bir bağlılık gerektiriyor. İstekli olmak zorunluluk" demişti. Palacio Belmonte'u bu kadar kendine özgü kılan da onun bu yaklaşımı.
çok hoş post...lizbon bi harika..
ReplyDeletehttp://zoomlabakalim.blogspot.com/
tadı damağımda kaldı:) yazılanlara o kadar dalmışım ki, çabuk bitti gibi geldi:)
ReplyDeleteminik kapiya bayildim :)
ReplyDeleteHemen listeme ekledim, çok teşekkürler bu paylaşım için! <3
ReplyDeleteMutlu bir beraberlik diliyorum size.