28/01/2016

Cinsiyete göre maaş



Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre kadın-erkek maaş eşitsizliğinin kapanması için önümüzde 118 sene var. Jennifer Lawrence’dan Oprah Winfrey’ye pek çok ünlü, Hollywood’da erkek oyuncuların kadınlardan daha fazla kazandıklarını dillendirmeye başlamışken, eşit işe eşit ücret konusu bir kez daha gündemimizde.

Toplumsal cinsiyet, anonim bir kadın kimliğini eğreti bir elbise gibi üzerimize giydirmeye çalışıyor. Tam iş hayatına girdim; bu kimliğin dayatmalarından bir nebze olsun sıyrılıyorum ve geleneksel kadın rolünü reddediyorum diye düşünürken her yerde olduğu gibi ofiste de cinsiyet ayrımcılığı duvarına tosluyoruz. Üstelik maaş eşitsizliğinden de nasibimizi alıyoruz. Türkiye’de iş gücüne katılmayı başaran yüzde 32’lik dilimde olsak bile, toplumsal cinsiyete dayalı ücret eşitsizliğinden kaçamıyoruz. Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu, ülkemizde bir kadının kazandığı 1 dolara karşılık, aynı işi yapan bir erkeğin 2,56 dolar kazandığını ortaya koyuyor. Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mahmut Bayazıt, kadınların benzer iş için daha düşük maaş almakla kalmadıklarını aynı zamanda kadınlara uygun görülen işlere daha az maaş ödenebildiğini söylüyor. “Örneğin, aynı şirkette, aynı seviyede yönetici olan bir erkek ve bir kadın arasındaki maaş farkının sebebi, erkeğin statüsü daha yüksek olan satış müdürüyken, kadının İK müdürü olması. Bu durum, bir yandan bunun gibi yüksek statülü işlere erkeklerin, kadınlara göre daha fazla ilgi göstermesinden, diğer yandan da bu tür işlerin stereotipik olarak erkeklere daha uygun görülmesinden kaynaklanıyor.”

Tüm dünyada, 10 yıl öncesiyle kıyaslandığında neredeyse 250 milyon daha fazla kadın iş gücünde yer alıyor olmasına rağmen kadınlar, erkeklerin 2006'da kazandıkları kadar gelir elde edebiliyor. Bunun altında yatan sebeplerin başında, maaş eşitsizliğini, bir ağacın kökleri gibi saran kadın-erkek eşitsizliği var. Türkiye’nin bu konudaki sicilinin iyi olduğunu iddia etmek oldukça güç. Hele ki baskıcı ve cinsiyetçi söylemler özellikle son yıllarda ülkenin siyasi ikliminin bir parçası haline gelmişken. İktidar sahipleri, iffetinden kürtajına, kahkahasından giydiğine kadar her konuda kadının hayatına müdahale ediyor. Hal böyle olunca, Türkiye’nin aynı raporda, kadın-erkek eşitsizliğinde 145 ülke arasında 130. sırada yer alması şaşırtıcı bir sonuç olmuyor. Bayazıt, ülkemiz muhafazakârlaştıkça bu sonuçların çıkmasını normal karşılıyor. “Devletin, sağladığı iş imkanlarında bile bazen açıkça ayrımcılık yaptığı bir gerçek. 2010 yılında, Türkiye’deki iş ilanlarıyla İngiltere’dekileri karşılaştıran bir araştırma yapıldı. İngiltere’de hiçbir ilanda cinsiyet bir kriter olarak belirtilmezken, Türkiye’dekilerin yüzde 30’unda belirtildiği ortaya çıktı. Bu durum hem işe alımda, hem de yükselme kararlarında kadınların işinin zor olduğunu gösteriyor.”

Erkek egemen zihniyet, dev şirketlerin çatısı altında da varlığını hissettiriyor. Geçtiğimiz yıl, Microsoft’un CEO’su Satya Nadelle’e maaş artışı istemekten çekinen kadınlar için ne gibi tavsiyeler vereceği sorulduğunda, “Konu artış istemekle ilgili olmamalı. Sistemin, ilerledikçe size doğru artışı vereceğine inanmalısınız. Talep etmemeniz, patronunuzun sizin değerinizi anlamasına yol açabilir ve eninde sonunda sonuç verir” diyerek yanıtladı. Talepkâr olmak kadına yakışır mı hiç? Toplumun ona “uygun gördüğü” şekilde davranmaya itilen kadın, belirli kalıpların içine sıkıştırılıyor. Evde neşe içinde ailesine bakacak, ofiste çoğunlukla uyumlu ve itaatkâr olacak, erkeklerin kariyerlerinde yükselmelerinin önünde engel teşkil etmeyecek süper kadınlar aranıyor!


Haklarını talep eden kadın olmak
20. yüzyılın ilk yarısında, basmakalıp kadın algısını kırmaya yönelik kalem oynatan yazar Anais Nin, Feminizm Hakkında Düşünceler başlıklı konuşmasında, “Bütün mesleklere yeni bir kalite getirecek yeni bir kadın tipi düşlüyorum. Ben başka bir dünya istiyorum; erkeğin, savaş ve haksızlıkların kaynağı olan iktidar ihtiyacının şekillendirdiği bir dünya istemiyorum. Bizim yeni bir kadın yaratmamız şart!” demişti. O günlerden bu günlere çok yol kat etmiş olsak da kadına ve erkeğe biçilen geleneksel rolleri yerinden oynatmak o kadar kolay değil. Maruz kalınan ayrımcılıklara boyun eğmemek de. Ünlü oyuncu Jennifer Lawrence, American Hustle (Düzenbaz) filminde birlikte rol aldığı, “penisi olan şanslı insanlardan” çok daha az kazandığını öğrendiğinde ücret talep etme konusunda yeterince bastırmadığı için kendisine kızdığını söyledi. “Zor veya şımarık görünmek istememiştim. İstatistiklere bakılırsa bu sorunu yaşayan tek kadın olduğumu sanmıyorum. Toplumsal olarak böyle davranmaya mı koşulluyuz?” diye sordu. Bu, dünyanın neresinde ve hangi meslek grubunda olursa olsun kadının, toplumun yazılı olmayan normlarına başkaldırmakta zorlandığını gösteriyor.

Bayazıt’a göre, maaş eşitsizliğinin bazı önemli nedenleri bilinçaltımızda cereyan eden algı ve yargılardan kaynaklandığı için eşitliğin sağlanabilmesi çok kolay değil. “Karar vericiler çoğu zaman yarattıkları eşitsizliklerin farkında değiller ve farkına vardıklarında bu durumu rasyonelleştirmeleri uzun sürmüyor. Dünyada bazı senfoni orkestraları, yıllarca kadınların, orkestralarda erkekler kadar yer almamalarını, onların birçok enstrümanı yeterince (yani erkekler kadar) iyi çalmamalarıyla açıklıyorlardı. Daha sonra yapılan bir araştırma, seçmelere katılanların cinsiyetlerini jüri üyelerinden saklayan bir perdenin her şeyi değiştirdiğini gösterdi. Bu perde sayesinde, kadınların dünyanın en iyi orkestralarında çalma olasılıklarının önemli ölçüde arttığı ortaya çıktı. Ülkemizdeyse, işe alımlarda şirketler ısrarla başvuru sırasında gönderilen CV’lerin üzerinde fotoğraf bulunmasını istiyorlar.”


Güzellik bir kriter olursa
Bir arkadaşımın çalıştığı şirketteki kadın yöneticinin, hemcinslerini güzellik kriterini gözeterek işe aldığını söylemesi geliyor aklıma. Ataerkil düşünce sisteminin, cinsiyet gözetmeksizin içselleştirildiğini kanıtlayan bir örnek bu. Turkish Women’s International Network’un (TurkishWIN) kurucusu Melek Pulatkonak, “Alışkanlık, yıkılması zor tuğlalarla örüşmüş kalın bir duvar. Ataerkil sistemle yoğrulmuş ataerkil değer yargılarımızı, bize uygun ama birbirimizi ezmeye imkân vermeyen yenileriyle değiştirmek yine bizim elimizde. Bu, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında atılması gereken en önemli adım. Kadınların, içsel sistemlerini eğitmeleri gerekiyor” diyor. Pulatkonak’ın Aslı Caner ile birlikte kurduğu yeni girişimi BinYaprak’ın hedeflerinden biri de bu. Eşit iş ve eğitim fırsatları için değil 80 yıl, bir gün bile beklemek istemediklerini söylüyor. “BinYaprak’ta amacımız, öğrenciden emekliye iş hayatındaki potansiyelini keşfetmek ve birikimini paylaşmak isteyen tüm kadınları ve onların hedeflerine ortak olan erkekleri ve kurumları kapsayarak, kadınların içlerindeki iş hayatı potansiyelini keşfetmelerini ve yolculuklarında yalnız olmadıklarını bilmelerini sağlamak.”

BinYaprak gibi oluşumlar ümit verici olsa da yapılan araştırmanın sonucunda ortaya çıkan tablo kadınlar açısından iç karartıcı görünüyor. Ancak bu, karamsarlığa kapılmamız gerektiği anlamına gelmemeli. Kadınların bugünlere gelmek için hatırı sayılır mücadeleler verdikleri unutulmamalı. Haklarımızı talep etmeden, onlara sahip olamayız. Kadın-erkek ve maaş eşitliğinin sağlandığı İskandinav ülkeleri hepimiz için iyi bir örnek teşkil ediyor. Bu ülkelerde kadınlar daha fazla eğitim görüyor ve çalışma hayatında daha aktifler. Onlar yapabiliyorsa biz neden yapamayalım? Bunun için hepimiz bireysel sorumluluklarımızın farkında olmalı, sesimizi çıkarmaktan çekinmemeli ve bizi kadın yapan özelliklerimizle erkek egemen sisteme dahil olmalıyız. Sistemin bizi de “erkekleştirmesine” izin vermeden “Ben buyum” diyebilmeliyiz.

*Vogue Türkiye Ocak sayısında yayınlandı.

No comments:

Post a Comment