25/04/2016

İhtiyaçlar online'dan, deneyimler her yerden


Dünyanın önde gelen perakende fütüristlerinden Doug Stephens, geleceğin perakendesinin ‘phygital’, yani fiziksel ve dijitalin birleşiminden oluşacağını ileri sürüyor. Alışveriş alışkanlıklarımız da bununla birlikte esaslı bir değişime uğrayacak.

Günümüzde, ihtiyacımız olmayan şeyleri ihtiyaçmış gibi paketleyip sunarak bizi alışveriş yapmaya ikna etmek markalar için eskisinden daha kolay. Ellerindeki tüm teçhizatla, yani sosyal medya, online alışveriş siteleri ve mağazalarla, dört bir yandan etrafımızı sarıyorlar. Biz de tüketici olarak savunmasız değiliz elbette. Önümüzde sayısız seçenek var. Dikkat süremiz çok kısa olduğu için bir opsiyondan diğerine geçmemiz an meselesi. Rakamlar, ne olursa olsun bizi tüketime razı etmenin zor olmadığını gösteriyor. Planet Retail’ın yaptığı bir araştırmaya göre, 2016’da perakende sektöründe geçtiğimiz yıla oranla yüzde 6,9’luk bir artış bekleniyor. Sektörü inceleyen en önemli fütüristlerden Doug Stephens, perakende alanında önümüzdeki 10 yılda, geçtiğimiz bin yılda yaşanandan daha fazla değişim göreceğimizi; bunun büyük bir kısmının da teknolojiye dayalı olacağını öngörüyor. “Yenileme ekonomisi adını verdiğim sisteme göre, rutin ve düzenli satın alım kararlarımızın önemli bir kısmı, akıllı ve bağlantılı cihazlar tarafından yürütülecek. Aygıtlarımız, otomobillerimiz ve evlerimiz günlük eşyalarımızın kullanımını takip edecek ve miktarları azaldığında yenisini sipariş etmemiz konusunda bizi tetikleyecek. Mesela, ayakkabılarımız eskidiğinde yenilerini almamız için bizi harekete geçirecek. Bu bilinçdışı tüketim şekli, önümüzdeki 10 yılda senelik harcamamızın şaşırtıcı derecede büyük bir kısmını kapsayacak. Bazı tahminler yüzde 15’i bulacağını söylüyor.”

Teknolojinin, alışveriş alışkanlıklarının yanında, mağazaların ve online alışveriş sitelerinin geleceğini ne yönde etkileyeceği de merak konusu. Amerika’da, son birkaç yılda 20’den fazla online alışveriş mecrası, alışverişin geleceğine beklenmedik bir yön verecek hamleyi yaparak mağaza açmaya başladı. Bu alandaki devlerden Amazon, geçtiğimiz Kasım ayında Seattle’da ilk kitabevini açtı. Tüketim çarkının dişlilerini yağlayarak tüketime hız vermenin ustası olan bir ülkeden söz ettiğimiz için bunun, global düzeyde bir eğilimin habercisi olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim, Türkiye’de Markafoni de online dünyadaki varlığını fiziksel düzleme taşıyarak mağaza açmaya başladı. Stephens’a göre, bu örnekler online ve offline alışveriş tecrübelerinin iç içe geçtiğini ve geçmeye devam edeceğini gösteriyor. Hatta mağazaların gitgide dijitalleşeceğini ve online alışveriş sitelerinin daha da çok fiziksel mekan hissine sahip olacağını söylüyor. “Bazı perakendeciler yepyeni bir iş modeli yaratarak, mağazalarını dağıtım yerine, ürünlerinin iletişim aracı olarak kullanmaya başlayacak. Bu modelde, mağazalar ürün galerilerine benzer hale gelecek ve müşterilere kapsamlı tecrübeler sunacak. Diğer yandan, sanal gerçeklik ve dokunma duyusuna dayalı teknoloji, evinizde otururken bile gerçeğe yakın bir alışveriş tecrübesi yaşamanızı sağlayacak. Giysiler ve ev eşyalarında üç boyutlu yazılım kullanımı yaygınlaşacak. Nike’ın üst düzey yöneticilerinden Eric Sprunk, yakında Nike koşu ayakkabılarımızı evde üç boyutlu teknolojiyle basabileceğimizi ifade etti.”

Teknolojinin hızı üzerine kafa yormaya başlayınca, hıza adapte olma konusunda kuşaklar arasındaki farklar göze çarpmaya başlıyor. Bu da tüketim ve alışveriş alışkanlıklarındaki çeşitliliği beraberinde getiriyor. Özellikle, 1980-1995 arasında doğmuş olan Y kuşağının alışveriş alışkanlıkları üzerinde çok duruluyor. Doug, erken Y kuşağıyla, geç Y kuşağının bu alışkanlıklarında ciddi ayrımlar olduğunu düşünüyor. “Genelde Y kuşağının online ve mobil cihazlarla alışveriş yapma konusunda son derece rahat olduğu doğru olsa da, mağazada alışveriş etmekten hoşlandıklarına dair ciddi bulgular var. Ancak bu kuşak, dışsal uyarıcılarla çevrili olarak yetiştiği için alışveriş tecrübesinden beklentileri yüksek. Yapılan araştırmalar, en bütünlüklü ve kapsamlı tecrübe sunan markalara yöneldiklerini gösteriyor. Hatta, ürünün kalitesinden çok, tecrübenin kalitesine dayanarak bir markayı tercih etmeleri mümkün. Fakat bu jenerasyon, bağlılık duygusunu ebeveynlerinden çok daha kısa vadeli tanımlamaya meyilli. Bu da daima parmaklarının ucunda sayısız seçenek olmasından kaynaklanıyor. Haliyle markalar durmaksızın evrilmek, yenilik yapmak ve değişimin hızını belirlemek durumunda kalıyor.”

*Vogue Türkiye Mart 2016 sayısında yayınlandı.

No comments:

Post a Comment