Sizlere 1950’lerde başlayıp 1990’larda son bulacak olan harika bir moda yolculuğunun biletini sunuyoruz. Yolculuk boyunca her durakta istediğiniz kadar mola verebilirsiniz. Hazırsanız yolculuğumuza başlayabiliriz. Biletler lütfen.
1950’ler
Dönemin ruhu: İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa ve özellikle Amerika’da insanlar geleceğe umutla bakmaya başladı. Amerikalılar, seri üretimle tanışınca tüketime dört elle sarıldı. Böylece, tüm dünya tüketim toplumunun doğuşuna tanıklık etmiş oldu.
1950’lerde kadınların görevi askerden dönen kocalarına ne kadar iyi bir ev hanımı olduklarını kanıtlamaktı. Tüm dertleri kocalarına hizmet etmek olan bu mesut ev kadınları yüzlerinden eksik olmayan gülümsemeleriyle oyuncak bebekler gibiydi adeta.
Dönemin sonuna doğru Amerikanın yarattığı yapay iyimserlik bulutları dağılmaya başladı ve karşı kültür akımları oluştu. Bu kez sahnede Beatnik’ler ve rock’n’roll gençliği vardı.
Moda: 50’lerin modasının belirleyicisi 1947 yılında ‘New Look’ görüntüsünü yaratan Christian Dior oldu. Kloş etek ve beli vurgulayan ceket bu görüntünün mimarları oldu. Elbiseler, dönemin modasının vazgeçilmezleriydi. Fiyonk, fırfır ve farbala gibi detaylar, tafta ve saten elbiseleri süsledi.
Slogan: Yaşasın domestik ev kadınları!
İkonlar: Marilyn Monroe, Brigitte Bardot, Audrey Hepburn, Marlon Brando, James Dean.
1960’lar
Dönemin ruhu: Londra’da başlayan gençlik depremiyle birlikte gençlerin ayak sesleri duyulmaya başladı. Gençliğin enerjisi tüm dünyayı sardı.
Doğum kontrol hapının kadınların hayatına girmesi cinsel özgürlük devrinin başlangıcı oldu. Bu özgürlük, kadınların giyimlerine yansıdı.
50’li yıllarda ortaya çıkan sanat akımı pop art, büyük patlamasını yaşadı. Tüketim toplumunu eleştirmek için tüketim ürünlerini kullanan pop art’ın en popüler ismi gelecekte herkesin 15 dakikalık üne kavuşacağını öngören Andy Warhol oldu.
Dönemin sonuna doğru San Francisco’da sisteme ve tüketime karşı olan aşk ve özgürlük çocukları hippiler ortaya çıktı. Hayat felsefeleri “Savaşma seviş” olan hippilerle birlikte 60’lar daha da renklendi.
Moda: Moda, sokakların ve gençlerin sesine kulak vermeye başladı. Hazır giyim haute couture’ü tahtından etti. Böylece, moda demokratikleşti. Dönemin moda kahramanları, mini etek, A-kesimli elbise, op art desenler ve PVC oldu.
Slogan: Sıkı durun gençler geliyor.
İkonlar: Twiggy, Janis Joplin, Andy Warhol, The Beatles, Jimi Hendrix.
1970’ler
Dönemin ruhu: 1973 yılında yaşanan uluslararası petrol krizi, seri üretime büyük bir darbe vurdu. Seri üretimin homojen mahsulleri yerlerini daha çeşitli ürünlere bıraktı. Bu sayede, tekdüzelik yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. Tüm dünyada yaşanan ekonomik sıkıntılar 50 ve 60’lı yılların tüketim ütopyasını yerle bir etti.
Dönemin ortalarında hiçliği savunan ve sisteme karşı duruşlarını yansıtırken olaylar çıkaran, bu yüzden de polis tarafından serseri anlamına gelen punk olarak adlandırılan gençler ortaya çıktı. Vivienne Westwood ve Malcolm McClaren’in Londra, King’s Road’da açtıkları ‘Sex’ adlı butik, punk stilinin Mekke’si haline geldi.
1977 yılında New York’ta kapılarını açan Studio 54, disko döneminin miladı oldu. Studio 54 partileri zevk düşkünlerinin vazgeçilmeziydi.
Moda: Etek boyları mini, midi ve maksi arasında gidip geldi. Disko döneminin başlaması saten ve polyester gibi sentetik kumaşların kullanımını yaygınlaştırdı. Bu zevksizliğe cevap Amerika’dan geldi. Ülkede çalışan kadınların sayısının artmasıyla kaşmir, tüvit ve keten gibi doğal kumaşlar önem kazandı. Pantolon giyen kadınların sayısı daha da arttı.
Slogan: Hedonizmin zaferini kutluyoruz.
İkonlar: Abba, David Bowie, Farrah Fawcett Major, John Travolta, The Sex Pistols.
1980’ler
Dönemin ruhu: Kapitalizm tüm dünyayı avcunun içine alınca gösterişçi tüketim bir zorunluluk haline geldi. Markaların logoları, materyalist toplumlar tarafından kutsandı.
Amerika ve İngiltere’de hep daha fazlasını isteyen genç şehirli profesyoneller ‘yuppies’ olarak adlandırıldı. Sosyal statü ve güç göstergesi olan lüks tüketim, onların hayatının bir parçası oldu.
90 ülkede yaklaşık 130 milyonluk bir izleyici kitlesine ulaşan Dallas, kapitalizmin misyoneri olma görevini üstlendi. Dizi, prestij ve güce giden yolun paradan geçtiğinin kanıtı oldu.
Moda: Modanın en kitsch olduğu bu dönemde, florosan renkler, füzolar, vatkalar, tozluklar, strech jean’ler, Ray Ban’ın Wayfarer model güneş gözlükleri olmazsa olmazdı. Genç şehirli profesyoneller içinse marka kıyafetlere bürünmek ve şık giyinmek mecburiydi. İş hayatında daha da fazla söz sahibi olmak isteyen kadınlar, ‘Demir Lady’ Margaret Thatcher’ı örnek aldı. İş dünyasında erkeklerle savaşmak için vatkalı kıyafetlere, altın düğmeli ceketlere ve yüksek topuklu ayakkabılara ihtiyaçları vardı.
Slogan: Para, para, para…
İkonlar: Madonna, Boy George, Michael Jackson, Alf, Bianca Jagger.
1990’lar
Dönemin ruhu: Küreselleşmeyle birlikte dünya, medya kuramcısı Marshall McLuhan’ın deyimiyle global bir köy haline dönüştü. İnternet kullanımının yaygınlaşması mesafeleri ortadan kaldırdı.
Amerika’nın Seattle eyaletinde ortaya çıkan alternatif müzik akımı ‘grunge’, sisteme karşı olan politize gençliği etrafında topladı. Nirvana grubunun solisti Kurt Cobain, grunge’ların ilahı haline geldi
Körfez Savaşı televizyonlardan canlı olarak izlendi. Fransız sosyolog Baudrillard’a göre bu savaş hiç gerçekleşmedi ve hepimiz sanal bir savaşın tanıkları olduk. Televizyonu açtığımızda orada olan, kapadığımızda yok olan bir savaş gerçek olabilir miydi?
Moda: Marc Jacobs’ın 1993 yılında Perry Ellis markası için hazırladığı grunge temalı koleksiyon, Jacobs’ın işinden olmasına sebep oldu. Bu sayede, toplumun kıyısında yaşayan grunge’ların giyim tarzı da bir pazarlama harikası haline geldi. Yırtık jean’ler, oduncu gömlekleri ve Doc Martens postallar koyu renklerden oluşan bu salaş giyim tarzının simgesiydi. Öte yandan, ikinci el kıyafetlere gösterilen ilgi gitgide artmaya başladı. İlerleyen yılların ‘retro çılgınlığı’ kapıdaydı.
Slogan: Bit pazarına nur yağdı.
İkonlar: Naomi Campbell, Cindy Crawford, Kate Moss, Linda Evangelista, Kurt Cobain.
Dönemin ruhu: İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa ve özellikle Amerika’da insanlar geleceğe umutla bakmaya başladı. Amerikalılar, seri üretimle tanışınca tüketime dört elle sarıldı. Böylece, tüm dünya tüketim toplumunun doğuşuna tanıklık etmiş oldu.
1950’lerde kadınların görevi askerden dönen kocalarına ne kadar iyi bir ev hanımı olduklarını kanıtlamaktı. Tüm dertleri kocalarına hizmet etmek olan bu mesut ev kadınları yüzlerinden eksik olmayan gülümsemeleriyle oyuncak bebekler gibiydi adeta.
Dönemin sonuna doğru Amerikanın yarattığı yapay iyimserlik bulutları dağılmaya başladı ve karşı kültür akımları oluştu. Bu kez sahnede Beatnik’ler ve rock’n’roll gençliği vardı.
Moda: 50’lerin modasının belirleyicisi 1947 yılında ‘New Look’ görüntüsünü yaratan Christian Dior oldu. Kloş etek ve beli vurgulayan ceket bu görüntünün mimarları oldu. Elbiseler, dönemin modasının vazgeçilmezleriydi. Fiyonk, fırfır ve farbala gibi detaylar, tafta ve saten elbiseleri süsledi.
Slogan: Yaşasın domestik ev kadınları!
İkonlar: Marilyn Monroe, Brigitte Bardot, Audrey Hepburn, Marlon Brando, James Dean.
1960’lar
Dönemin ruhu: Londra’da başlayan gençlik depremiyle birlikte gençlerin ayak sesleri duyulmaya başladı. Gençliğin enerjisi tüm dünyayı sardı.
Doğum kontrol hapının kadınların hayatına girmesi cinsel özgürlük devrinin başlangıcı oldu. Bu özgürlük, kadınların giyimlerine yansıdı.
50’li yıllarda ortaya çıkan sanat akımı pop art, büyük patlamasını yaşadı. Tüketim toplumunu eleştirmek için tüketim ürünlerini kullanan pop art’ın en popüler ismi gelecekte herkesin 15 dakikalık üne kavuşacağını öngören Andy Warhol oldu.
Dönemin sonuna doğru San Francisco’da sisteme ve tüketime karşı olan aşk ve özgürlük çocukları hippiler ortaya çıktı. Hayat felsefeleri “Savaşma seviş” olan hippilerle birlikte 60’lar daha da renklendi.
Moda: Moda, sokakların ve gençlerin sesine kulak vermeye başladı. Hazır giyim haute couture’ü tahtından etti. Böylece, moda demokratikleşti. Dönemin moda kahramanları, mini etek, A-kesimli elbise, op art desenler ve PVC oldu.
Slogan: Sıkı durun gençler geliyor.
İkonlar: Twiggy, Janis Joplin, Andy Warhol, The Beatles, Jimi Hendrix.
1970’ler
Dönemin ruhu: 1973 yılında yaşanan uluslararası petrol krizi, seri üretime büyük bir darbe vurdu. Seri üretimin homojen mahsulleri yerlerini daha çeşitli ürünlere bıraktı. Bu sayede, tekdüzelik yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. Tüm dünyada yaşanan ekonomik sıkıntılar 50 ve 60’lı yılların tüketim ütopyasını yerle bir etti.
Dönemin ortalarında hiçliği savunan ve sisteme karşı duruşlarını yansıtırken olaylar çıkaran, bu yüzden de polis tarafından serseri anlamına gelen punk olarak adlandırılan gençler ortaya çıktı. Vivienne Westwood ve Malcolm McClaren’in Londra, King’s Road’da açtıkları ‘Sex’ adlı butik, punk stilinin Mekke’si haline geldi.
1977 yılında New York’ta kapılarını açan Studio 54, disko döneminin miladı oldu. Studio 54 partileri zevk düşkünlerinin vazgeçilmeziydi.
Moda: Etek boyları mini, midi ve maksi arasında gidip geldi. Disko döneminin başlaması saten ve polyester gibi sentetik kumaşların kullanımını yaygınlaştırdı. Bu zevksizliğe cevap Amerika’dan geldi. Ülkede çalışan kadınların sayısının artmasıyla kaşmir, tüvit ve keten gibi doğal kumaşlar önem kazandı. Pantolon giyen kadınların sayısı daha da arttı.
Slogan: Hedonizmin zaferini kutluyoruz.
İkonlar: Abba, David Bowie, Farrah Fawcett Major, John Travolta, The Sex Pistols.
1980’ler
Dönemin ruhu: Kapitalizm tüm dünyayı avcunun içine alınca gösterişçi tüketim bir zorunluluk haline geldi. Markaların logoları, materyalist toplumlar tarafından kutsandı.
Amerika ve İngiltere’de hep daha fazlasını isteyen genç şehirli profesyoneller ‘yuppies’ olarak adlandırıldı. Sosyal statü ve güç göstergesi olan lüks tüketim, onların hayatının bir parçası oldu.
90 ülkede yaklaşık 130 milyonluk bir izleyici kitlesine ulaşan Dallas, kapitalizmin misyoneri olma görevini üstlendi. Dizi, prestij ve güce giden yolun paradan geçtiğinin kanıtı oldu.
Moda: Modanın en kitsch olduğu bu dönemde, florosan renkler, füzolar, vatkalar, tozluklar, strech jean’ler, Ray Ban’ın Wayfarer model güneş gözlükleri olmazsa olmazdı. Genç şehirli profesyoneller içinse marka kıyafetlere bürünmek ve şık giyinmek mecburiydi. İş hayatında daha da fazla söz sahibi olmak isteyen kadınlar, ‘Demir Lady’ Margaret Thatcher’ı örnek aldı. İş dünyasında erkeklerle savaşmak için vatkalı kıyafetlere, altın düğmeli ceketlere ve yüksek topuklu ayakkabılara ihtiyaçları vardı.
Slogan: Para, para, para…
İkonlar: Madonna, Boy George, Michael Jackson, Alf, Bianca Jagger.
1990’lar
Dönemin ruhu: Küreselleşmeyle birlikte dünya, medya kuramcısı Marshall McLuhan’ın deyimiyle global bir köy haline dönüştü. İnternet kullanımının yaygınlaşması mesafeleri ortadan kaldırdı.
Amerika’nın Seattle eyaletinde ortaya çıkan alternatif müzik akımı ‘grunge’, sisteme karşı olan politize gençliği etrafında topladı. Nirvana grubunun solisti Kurt Cobain, grunge’ların ilahı haline geldi
Körfez Savaşı televizyonlardan canlı olarak izlendi. Fransız sosyolog Baudrillard’a göre bu savaş hiç gerçekleşmedi ve hepimiz sanal bir savaşın tanıkları olduk. Televizyonu açtığımızda orada olan, kapadığımızda yok olan bir savaş gerçek olabilir miydi?
Moda: Marc Jacobs’ın 1993 yılında Perry Ellis markası için hazırladığı grunge temalı koleksiyon, Jacobs’ın işinden olmasına sebep oldu. Bu sayede, toplumun kıyısında yaşayan grunge’ların giyim tarzı da bir pazarlama harikası haline geldi. Yırtık jean’ler, oduncu gömlekleri ve Doc Martens postallar koyu renklerden oluşan bu salaş giyim tarzının simgesiydi. Öte yandan, ikinci el kıyafetlere gösterilen ilgi gitgide artmaya başladı. İlerleyen yılların ‘retro çılgınlığı’ kapıdaydı.
Slogan: Bit pazarına nur yağdı.
İkonlar: Naomi Campbell, Cindy Crawford, Kate Moss, Linda Evangelista, Kurt Cobain.
All 07