02/10/2007

SAFİR GÖZLERİN TILSIMI


Amerika’nın illüzyon diyarı Hollywood, filmleri, aktörleri ve aktrisleriyle yıllardır tüm dünyayı büyülüyor. 1950’lerin safir gözlü yıldızı Elizabeth Taylor, bu diyarın en büyüleyici bakışlarına sahip olan aktris. Herkesin gözleri onun bakışlarıyla kamaşırken Taylor’ın gözlerini alamadığı tek bir şey var, o da mücevherler.

1950’lerde Amerika’da iyimserlik rüzgarları eserken Amerikan halkı seri üretim ve tüketimle tanıştı. Fabrikalardaki şeritlerin üzerinden geçen yüzlerce buzdolabı, araba ve televizyon, halkı daha fazla tüketmeye çağırdı. Bu sırada Hollywood da yıldız üretim fabrikası olarak çalışmaya başladı. Televizyonun önlenemez yükselişine direnç göstermeye çalışan Hollywood’un tek çaresi tüm dünyayı Amerika’nın ışıltılı yanının temsilcisi olan kadınlarla büyülemek oldu. İsmi parıltı kelimesiyle eşanlamlı hale gelen Elizabeth Taylor, hayatına tutam tutam ışıltı katma görevini mücevherlere verdi. Onlara olan vefa borcunu ödemek için 2002 yılında ‘My Love Affair with Jewelry’ adlı kitabı yazmakla kalmadı ‘White Diaomonds’ ve ‘Black Pearls’ adını taşıyan parfümler piyasaya sürdü. Yakutlar, zümrütler ve pırlantalar safir gözlü yıldızın hayatına ışıltı ve ihtişam katmış olsa da Hollywood’a has trajediler hayatından eksik olmadı.

Çocuk yıldız doğuyor
Francis Lenn Taylor ve Sara Viola Warmbrodt’un kızı Elizabeth Taylor, 27 Şubat 1932 tarihinde Londra’da dünyaya geldi. Taylor ailesinin, 2. Dünya Savaşı başladıktan kısa bir süre Amerika’ya taşınmasıyla küçük Elizabeth, Hollywood’un görkemli dünyasına adım attı. Yıllar sonra “Çocukluğumu yaşayamadım. Özel öğretmenler tarafından büyütüldüm. Oyun oynayabileceğim tek bir yaşıtım bile yoktu” diyerek küçük yaşlarda bu görkemli dünyaya girdiği için yaşadığı eksikliği dile getirdi. 10 yaşında küçük bir rolle izleyicinin karşısına çıkan Elizabeth, bu filmin ardından rol aldığı ‘Lassie Come Home’ sayesinde Hollywood’un en büyük film şirketlerinden biri olan MGM’in bir yıllık sözleşmesine imza attı. 1944 yılında Mickey Rooney’le başrolü paylaştığı ‘National Velvet’ filmi 4 milyon dolarlık hasılat yapınca sözleşme uzatıldı ve Elizabeth, MGM’in bir numaralı çocuk yıldızı oldu. Dönemin köşe yazarı Hedda Hopper, Elizabeth’in 15 yaşında dünyanın en güzel kızı olduğunu ilan ettiğinde tüm gözler Taylor’a çevrildi. Birkaç yıl içinde en çok konuşulan Hollywood oyuncularından biri olacak yıldıza…

Safir gözler beyazperdede
20’li yaşları Elizabeth Taylor’ın birçok filmde rol aldığı en verimli çağı oldu. 24 yaşında Rock Hudson ve James Dean’in arasında paylaşılamayan kadını canlandırdığı ‘Giant’ filmiyle birlikte gişe rekorları kıran filmlerde rol almaya başladı. Taylor’ın, olgun ve fettan bir kadın olarak hafızalara yerleşmesi 1958 yapımı Tenessee Williams uyarlaması ‘Cat on a Hot Tin Roof’ filmiyle gerçekleşti. Filmdeki Maggie karakteri ona en iyi kadın oyuncu Oscar’ına aday olma fırsatı sundu. 1960’da bir telekızı canlandırdığı ‘Butterfield 8’ filmiyle Oscar heykelciğini kucaklamayı başardı. Taylor, artık Hollywood’un tepesinde parlayan yıldızlarından biriydi.
1960 yılına gelene kadar ilki Hilton otelleri zincirinin sahibi Conrad N. Hilton, ikincisi İngiliz aktör Michael Wilding, üçüncüsü yapımcı Mike Todd ve dördüncüsü şarkıcı Eddie Fisher’la olmak üzere dört evlilik yaptı Taylor. Yaptığı evlilikler kariyerinin önünde bir engel oluşturmadı ve yıldızı parlamaya devam etti.
1963 yılında ‘Cleopatra’ filmindeki rolü için 1 milyon dolar alarak Hollywood’un o güne kadar bir kadın oyuncuya verdiği en astronomik rakamlı ücretin sahibi oldu. Bu film, Hollywood’daki en büyük aşk hikayelerinden birinin başlangıcının da mimarı oldu. 40 milyon dolarlık bir bütçeyle çevrilen filmin setinde yakınlaşan Taylor ve aktör Richard Burton evli olmalarına rağmen ilişki yaşamaktan çekinmediler. Her zaman tutkuları tarafından yönetildiğini itiraf eden Taylor’ın, Eddie Fisher’dan ayrılmadan Burton’la beraberlik yaşamaya başlaması ikilinin Vatikan’ın eleştirilerine hedef olmasına sebep oldu. Taylor ve Burton eşlerinden ayrıldıktan sonra evlendiler ve tam on iki filmde birlikte rol aldılar. Dünyanın en ünlü çifti yapımcılar için bulunmaz bir nimet oldu.
Taylor’ın evcilik oyunlarından basına en çok malzeme vereni Richard Burton’la yaşadığı evlilik oldu. Çiftin büyük aşkları kadar boşandıktan sonra tekrar evlenmeleri de basının ilgisini çekti. Burton, “Hayatım boyunca haddinden fazla şanslı oldum. En büyük şansım da Elizabeth’e sahip olmak. O, heyecan verici bir aşık. Onu ölene kadar seveceğim” demiş olsa da çiftin ikinci evlilikleri sadece bir yıl sürebildi.

Trajedi kraliçesi
Taylor’ın biyografisini yazan Donald Spoto onun için “Herhangi birinin kedere dayanma gücüyle kıyaslandığında Elizabeth, yaşadıklarına fazlasıyla direnç gösterdi. En çaba gerektiren rolü de kendisi oldu. Canlandırdığı karakterler yeteri kadar dramatik olmadığında hayatı öyle oldu” demişti güzel yıldızdan bahsederken.
Aradığı mutluluğu mücevherlerde ve hayat arkadaşlarında bulmaya çalıştı Taylor. Bu yüzden tam yedi kez evlendi. 1983 yılının aralık ayı hayatının dönüm noktası oldu. Uyuşturucu ve alkol bağımlılığından kurtulmak için Betty Ford Center’da tedavi olmaya başladı. Bağımlılığının sebebi yaşadığı duygusal boşluktu. O zamanki kocası John Warner senatör olarak seçilince Taylor, kendisini bir hiç gibi hissettiğini yazdı yıllar sonra kaleme aldığı kitabı ‘Elizabeth Takes Off’da. “Yaşadığım yalnızlıktan ötürü kendimi yemeye ve içmeye verdim. Yediğim onca yemek, hayatımda eksikliğini hissettiğim şeylerin yerini doldurdu adeta. Asıl aç olan kendime güvenimdi ama dünyaları yesem de yediklerim onun yerini dolduramazdı.”
Taylor, 1985 yılında yakın arkadaşı Rock Hudson AIDS’ten ölünce kendini bu hastalıkla savaşmaya adadı. American Foundation for AIDS Research’ün kurucu başkanlığı görevini üstlendi. 1992’de Elizabeth Taylor AIDS Foundation’ı kurarak AIDS’le ilgili çalışmalar yapan örgütlere maddi yardım sağlamaya başladı. “Tanıdığım ve sevdiğim birçok insanın acı içinde ölmesi karşısında duyarsız kalmam mümkün değil” diyen Taylor, geçtiğimiz yıl, New Orleans’da yaşayan AIDS hastalarına yardım eden bir örgüte 40,000 dolar bağışladı.
Beynindeki tümörü aldıran, kanser hastalığını yenen, ağır bir zatürre geçiren, solunum problemleriyle uğraşan ve omurilik ameliyatı atlatan Taylor, geçen yıl Larry King’in CNN’deki programına katılarak Alzheimer hastalığıyla boğuştuğunu söyleyenlere cevap verdi: “Hadi ama ölüyormuş gibi bir halim var mı? Alzheimer hastası gibi görünüyor muyum?” İlerleyen yaşına rağmen ölümle dalga geçmeyi başaran Taylor’un hayata sımsıkı sarıldığının kanıtı oldu bu sözleri.
All 07