Preen markasının yaratıcıları Justin Thornton ve Thea Bregazzi her sezon koleksiyonlarına bir tutam gri katmayı ihmal etmiyor. Londra havasının sembolü griyle bir avuç deconstructionism’i iyice harmanladıktan sonra tasarımları sunuma hazır hale geliyor.
Büyüyünce modacı olma hayalleri kuran çocuklardan mıydınız?
Justin: Ben modadan çok sanatla ilgiliydim ve modacı olacağımı hiç düşünmemiştim fakat sanat eğitimim sırasında aldığım bir moda dersinden çok etkilendim. Kıyafetlere ve modaya olan ilgimi o zaman keşfettim.
Thea: Çok küçük yaşlardan itibaren moda benim için bir tutkuydu. Tam da sizin dediğiniz gibi küçükken modacı olma hayalleri kuran bir kız çocuğuydum. Çocukluğum Isle of Man’de geçti ve öyle bir yerde modanın nabzını tutan kıyafetler bulmak imkansızdı. Orada yaşarken zamanın modasına uymak diye bir şey söz konusu değildi. Küçük dükkânlarda kendi zevkime göre kıyafetler bulamadığım için kendi kıyafetlerimi dikmeye başladım.
İkinizin de çocukluğu Isle of Man’de geçti. Küçük bir adada büyümek nasıldı?
Justin: Bugün geriye dönüp baktığımda ne kadar güzel bir çocukluk geçirmiş olduğumu daha iyi anlıyorum. Büyümeye başladığımda büyük bir şehre gitme fikri kafamda şekillenemeye başladı. Seyahat etmek, yeni yerler görmek ve farklı tecrübeler edinmek istiyordum.
Thea: Isle of Man, bir insanın çocukluğunu geçirebileceği en güzel yerlerden biriydi ama ben her zaman büyük bir şehre gitme hayalleri kurardım. Şimdi çok seviyor olmama rağmen o zamanlar ada hayatını çok sıkıcı bulurdum.
Adada büyümenin tasarımcı yönünüze katkıları olduğunu düşünüyor musunuz?
Justin: Bence çocukluğum ve gençliğimdeki tüm tecrübelerimin yaratıcılığıma bir şekilde katkısı oldu.
Thea: Bir takım şeylere sahip olmadığınızda daha yaratıcı olduğunuz da bir gerçek. Ben Isle of Man’deki kıyafetleri beğenmediğim için kendi kıyafetlerimi dikmeye başladım.
O zamanlar dikip de hiç unutamadığınız bir kıyafetiniz var mı?
Thea: 80’lerde balon etekler çok modaydı ve onları Isle of Man’de bulmak mümkün değildi. Balon etek dikmek için çok uğraşmıştım. Sonunda dikmeyi başardığımda çok mutlu olduğumu hatırlıyorum.
Birbirinizle tanıdığınızda 18 yaşındaydınız. Hiç aklınızdan geçirmiş miydiniz ilerde birlikte tasarım yapacağınızı?
Justin: O zaman sadece arkadaştık. İkimiz de okulu bitirip moda tasarımı okumaya gideceğimiz günlerin hayalini kuruyorduk.
Thea: İkimiz de İngiltere’de farklı üniversitelerde eğitim aldık. Yıllar sonra tekrar bir araya geldiğimizde hem bir çift olduk, hem de tasarımcı. Önceleri ben styling yapıyordum, Justin ise Helen Storey için çalışıyordu. Helen, freelance bir iş için ikimizi görevlendirdiğinde tasarım anlamında aynı şeylerden hoşlandığımızı keşfettik.
Hem kadın hem erkek bakış açısına sahip olmak tasarımlarınızı nasıl etkiliyor?
Justin: Bizim ilham kaynaklarımız da hep maskülen bir öğeyle feminenin bir araya gelmesiyle oluşuyor. Mesela, kadınsı bir detayla maskülen keskin hatlı bir ceketi bir araya getirebiliyoruz.
Thea: Ben iki kişi çalışmanın tek başına çalışmaktan çok daha iyi olduğunu düşünüyorum. Örneğin, Justin bir şey tasarladığında ben bir kadın olarak baktığım için o tasarıma “Bir kadın bunu giymekte zorlanabilir” diyebiliyorum. Tasarımlarınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Justin: Tasarımlarımız için deconstructionism'in modern yorumu diyebiliriz. Tasarımı bir yolculuk olarak görüyoruz. Her koleksiyon bir öncekinin devamı niteliğinde. Preen markasının özüne sadık kalarak her sezon yeni bir şeyler sunmaya çalışıyoruz.
Thea: Önceleri deconstructionism öğeleri daha belirgindi yaptığımız tasarımlarda. Tasarımlarımız karışımlar üzerine kurulu. Maskülenle femineni ve farklı kumaş dokularını karıştırmayı seviyoruz.
1994 yılından bu yana tasarım yapıyorsunuz. Bu süre zarfında tasarımcılık anlayışınızda ne gibi değişiklikler oldu?
Justin: Tasarıma ilk başladığımız yıllarda deconstructionism tutkumuz vardı. Kıyafetlerdeki tam dikilmemişlik duygusunu seviyorduk.
Thea: Şimdi de tasarımlarımıza o duyguyu vermeye çalışıyoruz ama ilk zamanlarda olduğu kadar yoğun deconstructiomism kullanmıyoruz.
Her koleksiyonun bir ruhu olduğuna inanıyor musunuz?
Justin: Koleksiyonlarımız bizim ruhumuzun bir yansıması.
Thea: Her koleksiyonda belirli dönemlere göndermeler yapıyoruz. Bunlara tam olarak koleksiyonun teması denilemez çünkü birçok farklı tema bir araya gelerek koleksiyonun ruhunu oluşturuyor.
Tasarımlarınızda en çok kullandığınız renk gri.
Justin: Gri çocukluk anılarımızın rengi.
Thea: İngiltere’de gökyüzünün rengi gri. Tüm koleksiyonlarımızın gri ağırlıklı olmasını çocukluk anılarımıza borçluyuz.
Sonbahar-kış koleksiyonunuzda hepimizi şaşırtarak kırmızılara yer verdiniz.
Justin: Bu sezon kırmızı kullanmamıza Şangay seyahatimizin etkisi oldu.
Thea: Çok belirgin olmasa da obi ve kimono detaylarına da yer verdik koleksiyonumuzda. Japonya’nın koleksiyonumuza yansımaları diyebiliriz bu detaylar için.
Nasıl bir kadın için tasarım yapıyorsunuz?
Justin: Preen kadını tanıdığımız ve tarzınızı sevdiğimiz kadınların tümünün birleşiminden oluşuyor.
Thea: Tasarım yaparken kafamızda belirli bir kadın tipi yok.
İlerde Preen markasını nasıl bir noktada görmeyi istiyorsunuz?
Justin: Biz yaptığımız işten çok keyif alıyoruz. Tamamen duygularımızla hareket ediyoruz. Zamanın trendlerine göre değil de içimizden geldiği gibi tasarım yapmayı seviyoruz. Yaratıcı olmaya ve eğlenmeye devam etmek istiyoruz.
Thea: Çanta ve aksesuar tasarımına da yönelmek istiyoruz.
Karı koca olarak tasarım yapmanın zor yanları var mı?
Justin: Sürekli bir arada olmak. (Gülüyor)
Thea: İşimiz hayatımızın bir parçası gibi. İkimiz de moda ve sanatla ilgileniyoruz. Dolayısıyla, bir galeriye gittiğimizde de işimizle ilgili fikirler üretmeye başlıyoruz.
Topshop için de tasarım yapıyorsunuz. Mainstream ve niş arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Justin: Topshop’ta Preen markası daha ucuza satılıyor. Tasarımlarımızı beğenen daha genç bir kesime hitap ediyor. Bu genç kesim için Preen’in çok ulaşılmaz ve pahalı olmasını istemiyoruz.
Thea: Topshop için tasarladıklarımızı seyahat koleksiyonu olarak adlandırıyoruz.
Herkes tarafından bilinen mainstream bir marka olmayı mı yoksa fazla göz önünde olmayan niş bir marka olmayı mı tercihe edersiniz?
Justin: Bence bu ikisinin arasındaki dengeyi bulmak önemli olan çünkü tasarım yaparak para kazanıyoruz.
Thea: Fakat mainstream tehlikeli bir kelime. Biz tanınır olmayı tercih ediyoruz. Her koleksiyon için çok az insanın giyeceğini bildiğimiz kıyafetler de tasarlıyoruz. Bunun yanı sıra, birçok insanın giymek isteyeceği tasarımlar da yapıyoruz. Bu dengeyi sağlamak oldukça zor aslında.
Tasarladığınız pantolonlar aralarında Kate Moss’un da bulunduğu birçok ünlünün vazgeçilmezi.
Justin: Thea pantolon tasarımında mükemmeli yakalamak için çok çalıştı.
Thea: Bu işe ilk başladığımızda mağazaya gelen müşterilerin izleyerek öğrendim pantolon tasarımı yapmayı. Özellikle jeanlerde doğru şekli yakalamak çok zor.
Markanızı Preen olarak adlandırmanızın sebebi nedir?
Justin: Ne maskülenliği ne de feminenliği çağrıştıran bir isim olmamasına özen gösterdik.
Thea: Dolayısıyla, çift anlamlı bir kelime olan Preen’i seçtik. İlk koleksiyonumuzdan bu yana kuşlardan ilham aldık. Preen kuşların gagasını temizlemesi anlamına geliyor. Diğer bir anlamı ise üstüne çekidüzen vermek.
Siz tasarladıklarıyla göz önünde olan bir ikilisiniz. Yani star moda tasarımcılarından değilsiniz. Bu kişisel bir tercih mi?
Justin: Biz ünlü olmak için tasarım yapmıyoruz. Bu işi sevdiğimiz için yapıyoruz.
Thea: Tasarladıklarımızın bizim ismimizden daha önemli olduğunu düşünüyoruz.
Erkek koleksiyonunuzu ne zaman tasarlamaya başladınız?
Justin: Bu sezon beşinci koleksiyonumuzu sunduk. Başından beri erkek kıyafetlerinin tasarımıyla da ilgiliydik. Erkekler için tasarım yapmaya başlamadan önce markamızın kimliğinin oluşmasını bekledik.
Thea: Kadın koleksiyonuyla belirli bir yer edindikten sonra erkekler için tasarım yapmaya başladık.
No comments:
Post a Comment