29/03/2007

Bir metamorfoz öyküsü

Disko dönemi 80’lerde neon renkler gözlerimizi alırken, Olivia Newton John’un ‘Let’s Get Physical’ şarkısı kulaklarımızda çınladı. Aerobik hocamız Jane Fonda video kasetler sayesinde evlerimize konuk oldu. Tayt, tozluk, perma ve saç bandı dendiğinde ilk akla gelen imgenin sahibesi olmanın ötesine geçti. Bir aktivist ve feminist olan Jane Fonda’yla tanışmaya hazır mısınız?

Jane Fonda sinema dünyasındaki ününü ‘Barbarella’ filmine borçlu olsa da hafızalarımızdaki karede aerobik kraliçesi olarak yer alır. Onun adını duyduğumuzda gözümüzün önüne disko müziklerinin eşlik ettiği 1980’lerin neon renklerle süslü kitsch moda akımları gelir. ‘Work Out’ adını verdiği aerobik video serisinde Fonda’nın incecik kaslı vücudunu gören kadınların tek bir amacı vardı: Fonda’nınki gibi bir vücuda sahip olmak. “Dış görünüm her şeyden daha önemli hale geldi.” diyerek dönemin kadınlarının kalbine aerobik çılgınlığının tohumlarını serpen Fonda’nın ismi aerobik sözcüğüyle eşanlamlı hale gelir. Oysa ki Fonda 80’lere gelene kadar birçok farklı kimliğe bürünür ve Hollywood’un ışıltılı dünyasında görmeye pek de alışık olmadığımız yıldızlarından biri olur. İçinde seksi kedi Barbarella’dan politize ve feminist Jane’e kadar birçok değişik karakteri barındırır.

Fonda fenomeni
Bette Davis’in ‘Jezebel’ filminin çekimleri sırasında rolünü rol arkadaşı Henry Fonda’nın yerine beyaz bir duvara karşı canlandırdığı rivayet edilir. Hollywood efsanesine göre bunun sebebi Henry Fonda’nın kızı Jane’in doğumu dolayısıyla seti terk etmesidir. Dönemin ünlü oyuncularından Henry Fonda ve New York yüksek sosyetesinden Frances Ford Seymour’un kızı olarak dünyaya gözlerini açan Jane varlıklı bir ailenin kızı olduğu için doğuştan şanslılar kategorisinde yer alsa da 12 yaşında hayal kırıklığıyla tanışır. Bir klinikte tedavi gören annesinin boğazını keserek intihar etmesinin ardından babasıyla arasında aşılması imkansız buzdağları oluşur. Duygularını göstermekten aciz bir baba olan Henry Fonda için kızı, “Babama duygularımı açtığımda önüne ölü bir hayvan koymuşum gibi tepki verirdi. Yüzüme ‘Bu duygularla ne yapmamı istiyorsun?’ der gibi bakardı.” diyerek duygularını ortaya koyar. Babasının üvey annesine kendisi için çok kalın bacaklı dediğinde Jane kulak misafiri olur konuşulanlara. İki gün boyunca uyuyarak hayatının sonuna kadar aklından çıkmayacak olan bu sözcüklerden kaçmaya çalışır. Bu duydukları onu öylesine etkiler ki vücudundan nefret etmeye başlar. Amerika’nın en prestijli kız okullarından birinde öğrenim görürken zayıflık konusunda takıntılı hale gelerek blumia ve anoreksia gibi hastalıklarla boğuşur.

Beyaz perde aralanıyor
Fonda’nın sinema dünyasının perdesini aralaması altmışlı yıllarda romantik komedi filmlerde rol almasıyla başlar. O zamanki sevgilisi Roger Vadim’in çevirdiği filmlerde seks tanrıçası olarak karşımıza çıkarak bizleri şaşırtır. Vadin-Fonda ikilisinin hafızalarda en çok yer eden filmi Fonda’nın bir çizgi kahramana hayat verdiği kült bilimkurgu filmi ‘Barbarella’ olur. Fonda’nın bu filmden bir yıl sonra başrol oynadığı ‘They Shoot Horses, Don’t They?’ filmini izlemeyenler için Fonda sonsuza dek seks sembolü olarak kalır. Bu filmdeki rolü en iyi kadın oyuncu dalında Oscar adaylığı getirir güzel yıldıza. İki yıl sonra bir fahişeyi canlandırdığı Alan J. Pakula’nın polisiye filmi ‘Klute’ ile Oscar heykelciğini kucaklamayı başarır Fonda. Bir Vietnam gazisinin sevgilisini canlandırdığı 1978 yapımı ‘Coming Home’ filmiyle ikinci kez Oscar heykelciğini avuçlarının içinde hisseder. Aynı dönemde politize yönüyle bir kere daha şaşırtır bizleri. Yıldızlarla süslü samanyolu Hollywood’un en farklı yıldızlardan biri olur Fonda. Seks sembolü olarak parladıktan sonra savaş karşıtı bir feminist olarak yıldızların arasından göz kırpar bizlere.

Politize ve feminist yönüyle Fonda
Fonda 1960’ların sonunda Vietnam Savaşı’na karşı çıktığında Hollywood yıldızlarının sadece ışıltı ve ün peşinde koşmadığını görmüş olduk. 1972 yılında Vietnam’ı ziyaret edip Hanoi radyosu üzerinden Amerika ve dönemin Amerikan başkanı Nixon aleyhine propaganda yapan Fonda’ya ‘Hanoi Jane’ lakabı takılır. Fonda’nın asi ve protestocu ruhu sadece Vietnam Savaşı karşıtlığının simgesi olmakla kalmaz. Amerikan yerlileri ve siyahların haklarını savunurken, kadınlara karşı şiddet uygulanmasına karşı çıkarken ve Filistin-İsrail barışı için mücadele eden örgütlere destek verirken mücadeleci bir Fonda çıkar karşımıza. Yakın zamanda Amerika’nın Irak işgalini protesto etmek için Washington’da düzenlenen bir gösteriye katılan Fonda’nın “Sessiz kalmak artık bir seçenek değil.” sözleri hala tepeden tırnağa politize bir yıldız olduğunun kanıtı olur.

Kraliçe video kasetlerde
80’lerde fit bir vücuda sahip olmak isteyen her kadının oturma odasına konuk olur Fonda. Aerobik kraliçesi, “15 saatlik çalışmanın ardından eve gitmek yerine birkaç saat bale yaparak hem rahatlıyorum, hem de kendimi mutlu hissediyorum. Bu mutluluğu da düzenli spor yaptığım için vücudumun salgıladığı endorfin hormonuna borçluyum.” dediğinde kadınlar sporun hayatlarının merkezinde yer alması gerektiğinin farkına varır. Bu sayede aerobik kıyafetleri kadınların gardıroplarının baş köşesindeki yerini alır. Kitsch aerobik kıyafetler modasının yaratıcısı leopar taytları, mayosu ve tozluklarına eşlik eden Reebok spor ayakkabılarıyla modanın ikonları listesine adını yazdırır.

No comments:

Post a Comment