19/09/2018

Tarihin görünmez kadınları

Mileva Marić’in kim olduğunu biliyor musunuz? Bir ipucu veriyorum: Albert Einstein. Bu isim çağrışım yapmazsa şaşmayın. Nasılsa tarihimiz, erkeklerin başarıları, zaferleri ve icatlarıyla dopdolu! Kadınlar, tarihin öznesi olarak kabul edilmedikleri için hiç var olmamışlar gibi yapmak en kolayı. Hem Einstein dururken ilk karısı Mileva Marićkimin gözüne çarpar ki?

National Geographic’in Deha adlı belgesel serisinde Einstein’ın hayatını seyredene dek ben de Marić’in ismini hiç duymamıştım. Neredeyse her bölümü, böyle zehir gibi bir kadın nasıl olur da görmezden gelinir diye söylene söylene geçirdim. Marić, 1896’ta, Zürih’te fizik ve matematik eğitimine başladığında tanışır Einstein’la ve 1914’te kendisinden boşanana kadar onunla omuz omuza çalışır. Okudukları üniversitede, ilk kadın akademisyenin 1985 yılında göreve başladığı düşünülürse, ne denli erkek egemen bir ortamda, cinsiyet ayrımcılığına maruz kalarak eğitimini sürdürdüğü üç aşağı beş yukarı tahmin edilebilir. O dönemde bu bölümü bitiren ikinci kadın olması, onun az buz bir azme sahip olmadığının göstergesidir aslında. Gelgelelim Einstein, 1900’de ilk akademik makalesini Marić’le birlikte kaleme aldığı halde makalenin üzerine sadece kendi adını yazar. Çiftin ortaklaşa çalışmalarının, Einstein’ın kariyeri üzerindeki etkisini tam olarak bilebilmemiz mümkün değil ama ünlü bilim insanı, 27 Mart 1901 tarihli mektubunda Marić’e şöyle yazar: “Görelilik kuramı üzerine beraber emek verdiğimiz çalışmalarımız başarıyla nihayete erdiğinde öyle mutlu ve gururlu olacağım ki!” 


Marić gibi sayısız kadının tarihteki yokluğunu, tarihsel anlatılardaki hiyerarşiye borçluyuz. Bu hiyerarşiye göre kadının hikâyesinin pek öyle kıymet-i harbiyesi yokken; her şey erkeğin hikâyesinin etrafında döner. Tarih dediğimiz de buna göre yazılır. Stabilo’nun kayda değer olanın altını çiz adlı reklam kampanyası, tarihin dışladığı kadınlardan bazılarını fosforlu kalemlerle işaretleyerek görünür kılarken, hegemonik tarih anlatımının ne menem bir şey olduğunu anlamamızı sağlıyor. Bir fotoğrafta, nükleer füzyonu keşfeden Lise Meitner’le tanışıyoruz. Keşfi birlikte yaptığı erkek fizikçi Otto Hahn Nobel ödülünü kazanmış; ne hikmetse Meitner bu ödüle layık görülmemiş. Bir başka fotoğrafta, NASA’da, erkek güruhunun arasında zar zor seçilen Katherine Johnson’u görüyoruz. Kendisi, Ay’a yapılan ilk uzay yolculuğunda, uzay mekiği Apollo 11’in Dünya’ya sağ salim dönmesini sağlamak üzere hesaplamalar yapan matematikçi. Sahi, kadınların tarihini yazmak için ne kadar çok fosforlu kaleme ihtiyacımız olduğunun farkında mısınız? 

*22 Temmuz tarihli Cumhuriyet PA7AR'da yayınlandı.

No comments:

Post a Comment